Mescid-i Aksa'daki İlk Hüznüm
Hayatımdaki bu en özel an, birkaç saniye sonra yerini hüzne bıraktı. Kamet getirilirken, önümde saf tutan amcalardan biri minik bir sandalye hazırladı kendisine, tekbir getirdikten sonra oturacaktı, belli ki yaşlıydı. Lakin onun yanındaki adam, kamet esnasında huzursuzca mırıldandı, yaşlı adama "bırak şu sandalyeyi" manasında sözler söyledi, hafiften atıştılar. Yaşlı adam "benim yerimde sen olsan sen de böyle kılardın" dedi, fazla üstüne gelmemesini istedi. İmam tekbir getirdiğinde, ikisi de yüzü asık bir şekilde namaza durdu. Arkalarındaydım, içim parçalandı. "Ahh" dedim ve şunları geçirdim kalbimden: "Yıllardır kan ağlıyor buralar, senelerdir zulüm, gözyaşı ve esaret içinde bu topraklar, birbirimizle uğraşmaktan, birbirimizle didişmekten ne de zevk alıyoruz Rabbim, sen bize feraset nasip eyle, sen bize akıl, fikir ihsan eyle." Çok manidar gelmişti bu olay, sanki asıl problemimizin ve Filistin'deki mahzun durumun özeti gibiydi; kendi içimizdeki küçük, basit mevzuları büyütüp birliğimizi kaybediyorduk önce, sonrasında kalpler birbirinden uzaklaşıyordu ve "vahdet" tecelli etmiyor, rüzgarımız gidiyordu.
Yaşlı Kadındaki İncil Dağıtma Azmi
Hz. Ömer'in Kudüs'e girdiği kapıdan geçmiş, ilerliyorduk. Altmışına yaklaşmış, kısa boylu bir kadın, elinde poşetle yanımıza geldi. Hristiyanlığı anlatmaya başladı. İncil okuyup okumadığımızı sordu. Konuştuk biraz. Dört kitabı da dikkatle okuduğunu, sonunda hakikati İncil'de bulduğunu söyledi. Poşetinden Türkçe'ye tercüme edilmiş İncil'i çıkardı, uzattı, lütfen oku dedi. Tebessüm ettim hâline ve şöyle dedim: "Benim annem Norveçli bir Hristiyandı, İslam'la tanıştı ve Müslüman oldu, çok mutluyuz hamdolsun, isterseniz size İslam'ı daha detaylı anlatabilirim."
Bu sözüm üzerine yüzünü ekşitti ve şu komik ifadeyi kullandı: "Ohh, anneniz adına çok üzgünüm gerçekten!" Sonra sözlerini bitirmedi, Hz. İsa'nın Kudüs'ten dünyayı idare edeceğini, ona tâbi olmak gerektiğini vurguladı. Baktım ki sürekli anlatma derdinde, dinlemeye pek isteği yok, vedalaştım, ayrıldım yanından. Sonra, Kıyamet Kilisesi'nin önünde yeniden yanımıza geldi, elindeki poşetten bir İncil daha çıkardı, "gruptan birisi daha sormuştu, bunu da lütfen ona ver" dedi. Kadındaki enerji, arzu ve gayret çok hoşuma gitti, yine "alemsiniz efendim" dercesine baktım kendisine. Ayrılırken, "senin kalbin güzel, mutlaka İncil oku, seni doğru yola iletecektir" dedi, gülümsedim uzun uzun. Arkasından dikkatle seyrettim kendisini, köşede, duvar kenarında, sanırım bir Japon'u durdurdu, oracıkta onun da eline İncil'i verdi. Öyle ya da böyle, azmine, gayretine gıpta ettim.
"Allah Sizi Amerika'dan Korusun!"
Mescid-i Aksa'nın imamlarıyla her namazdan sonra selamlaştım, yanlarına gidip sohbet ettim. "Allah sizi Amerika'nın tuzaklarından korusun" dedi heybetli imam Ebu Yusuf, Türkiye'nin her sıkıntıdan Allah'ın izniyle galip geleceğini söyledi. Belli ki yakından takip ediyorlardı memleketimizde olan bitenleri, ekonomideki değişimleri. Diğer imamlar da Türk gençlerini gördüklerinde ne kadar sevindiklerini anlattılar, her anlamda inkişaf etmememiz için bolca dua ettiler.
Hasidik Yahudi: "Osmanlı'ya Teşekkür Ederiz, Dedelerimizi Korudunuz"
Hz. Davud'un mezarının/makamının olduğu yerde birçok Yahudi genç gördüm, öne arkaya sallana sallana Tevrat okuyorlardı. Doğrusu konuşmayı diledim ama aramızda görünmez mesafeler olduğunu hissediyordum, bu yüzden girişteki iki adamın yanına gittim. Biri elime bir kart verdi, üzerinde "mutluluğun, başarının sırrı" yazıyordu, "Putlara tapma, tek Allah'a inan, öldürme, aileye hürmet et, çalma, tüm yaratılanlara şefkat göster, adaleti koru" gibi maddeler sıralanmıştı. Hoşuma gitti, sanırım Hasidik Yahudi olan o adama "sizinle bizim aramızda fark yok bu maddelere göre" dedim, gülümsedi. Sonra sohbet ettik epey. "Tek Allah'a inanmak çok önemli" dedim, teyid etti beni ve ekledi: "Biz zaten kiliseye girmeyiz, teslisten dolayı, ama camiye gireriz, siz de tek Allah'a inanıyorsunuz çünkü." Adam hoşsohbetti, epey konuştuk. Sonra, daha yaşlı bir Yahudi geldi yanıma, onunla da biraz kritik meselelere girdik. Kur'ân'ı bir Yahudi'nin yazdığını düşünüyormuş, Hz. Musa'nın Allah'la konuştuğunu özellikle vurguladı. Diğer yandan, bize özel bir teşekkür etti, "sizin dedeleriniz yani Osmanlı, bizim dedelerimizi zamanında himaye etti, bu iyiliğinizi unutmadık" dedi. Uzun uzun konuşulması gereken insanlardı, birbirimize anlatacak çok şeyimiz vardı, vakit kısıtlılığından imkan olmadı.
* Süleyman Ragıp Yazıcılar, 1984 yılında İstanbul Fatih'te doğdu. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Esenler'de geçti. Önce Hasip Dinçsoy İlköğretim okulunu, ardından da Vatan Anadolu Lisesi'ni bitirdi. İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Marmara Üniversitesi Din Psikolojisi dalında yüksek lisansını tamamladı. Şu an Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde "Kişilerarası İletişim" bölümünde doktora yapan Yazıcılar, aynı zamanda Genç Dergisi'nin Yazı İşleri Müdürlüğünü ve Uluslararası GENÇ Derneği'nin başkanlığını yürütmektedir. Evli ve iki çocuk sahibi olan Yazıcılar'ın "Güzel Gölgelik" ve "Baht Meselesi" adlı iki kitabı bulunuyor.