NAPOLYON BONAPART
(15 Ağustos 1769 - 5 Mayıs 1821)
Hayatı
15 Ağustos 1769'da Korsika adasının Ajaccio kentinde doğdu. Ana dili Korsikaca idi. Doğduğu zaman adı, “Napoleon di Buonaparte” idi, 1796’da soyadını Fransızlaştırarak “Napoléon de Bonaparte” yapmıştır. Avukat Carlo Buonaparti ile Maria Letizia Ramolino çiftinin 8 çocuğundan ikincisi idi. Annesinin sert disiplini altında yetiştirildi. Babası, Cenova Cumhuriyeti’nin bir parçası olan Korsika’nın 1768’de Fransa yönetimine girmesinden sonra Fransız sarayının hizmetine girmiş ve Bounaparte ailesi Fransızlar tarafından 1771’de soylu ilan edilmişti.[1] Ailesi zengin değildi, ancak babasının bağlantıları sayesinde Napolyon ve kardeşleri, Fransa’ya gitme ve burslu okumak imkânı elde etti.
Napolyon 1779 yılında ağabeyi Joseph ile birlikte eğitim için Fransa’ya gönderildi. Autun’da bir kolejde Fransızca öğrenmeye başladı ve aynı yıl Brienne'daki askeri okula girdi. Matematikteki başarısı sayesinde 1784'te Parisien École Royale Militaire (Paris Kraliyet Askeri Okulu) adlı askeri akademiye kabul edildi. Matematik ve geometriye olan ilgisini daha iyi değerlendirebilmek için topçu sınıfını tercih etti.
1785 yılının Nisan ayında Valence'daki topçu alayına üsteğmen rütbesiyle katıldı. Askerlik yaşamının ilk sekiz yılında sık sık uzun süreli izin alarak memleketi Korsika’ya gitti.
Gerek Fransız Devrim Savaşları gerekse Napolyon Savaşları sırasında Fransa'ya önderlik etmesiyle tüm Avrupa’yı da etkilemiş bir komutandır. Sözü edilen savaşların ve girdiği çatışmaların büyük bölümünü kazanmış; 1815'teki son yenilgisine kadar hızla Avrupa kıtasının hakimiyetini ele geçirmiştir. Tarihteki en önemli komutanlardan biri olan Napolyon’un savaşları dünyanın her yerinde askeri okullarda ders olarak okutulmaktadır ve kendisi Avrupa tarihinin hem en ünlü hem de en tartışmalı siyasi figürlerinden bir tanesidir.
Napolyon bir devlet adamı olarak tüm Fransa'da ve Avrupa'da büyük liberal reformlar uyguladı. Yönetimi sırasında bir halk eğitim sistemi kurmuş; feodalizmin kalıntılarını ortadan kaldırmış; Yahudi ve diğer dini azınlıkları özgürleştirmiş; gelişmekte olan orta sınıfın yasalar önünde eşitliğini sağlamış ve dini otoritelere karşı devletin gücünü merkezileştirmiştir. En kalıcı hukuki başarısı, Doğu Asya'da Japonya'dan, Kuzey Amerika'da Québec'e kadar dünyadaki hukuk sistemlerinin dörtte birine çeşitli şekillerde uyarlanmış olan Napolyon Kanunlarını hazırlatmasıdır.
Korsika’da adanın Ceneviz Cumhuriyeti’nden Fransa’ya geçtiği yılın ertesinde , Toskana asıllı soylu ve görece mütevazı bir İtalyan ailenin oğlu olarak dünyaya gelmişti. Fransız ordusunda topçu subayı olarak çalıştığı sırada gerçekleşen Fransız Devrimi’ni 1789’da ortaya çıkışından itibaren destekleyip doğum yeri Korsika’ya yayılması için çalıştı ve 1793’te adadan sürgün edildi. İki yıl sonra (cumhuriyet takvimine göre 13 Vendémiaire günü) Paris çetelerini topa tutarak Fransız hükümetini çöküşten kurtaran Napolyon, henüz 26 yaşında iken İtalya seferi için hazırlanmış Fransız ordusunun komutanlığına getirildi. Genç komutan 1796'da Joséphine de Beauharnais ile düğününün hemen ardından Birinci Koalisyon güçleri üzerine sefere çıktı. Bu ilk seferinde elde ettiği kesin zaferler sayesinde tüm Avrupa’da tanındı. İtalya seferinden sonra 1798'de Osmanlı Devleti’nin bir vilayeti olan Mısır’a askeri bir sefer düzenledi. Bu sefer sırasında Memlük beylerini yenerek Osmanlı toprağını işgal etti ancak elinde tutmayı başaramadı. Bu askeri sefer sırasında Napolyon ordusundaki askerler tarafından yapılan keşifler sayesinde modern Mısırbilim’i (Egyptology-Mısıroloji) başlatmıştır.
Fransa’da devrimden sonra kurulmuş olan yönetim (Direktuvar), Mısır’dan Fransa’ya dönen Napolyon ile destekçilerinin gerçekleştirdiği 18 Brumaire Darbesi ile çökmüş ve Fransa’da Konsüllük idaresi kurulmuştur. Napolyon, Konsüllük idaresinin ilk konsülü olarak atandı ve Fransa üzerindeki siyasi hakimiyetini kademeli olarak arttırdı. Birleşik Krallık ile Amiens Antlaşması imzalayarak 1802'de Fransız Devrim Savaşları'nı sonlandırdı. Nihayet 1804'te Fransız Senatosu tarafından “Fransa İmparatoru” olarak ilan edildi.
Kıta Ablukası'ını genişletmek umuduyla İber YarımAdası’nı işgal eden imparator Napolyon, 1808'de kardeşi Joseph Bonaparte'ı İspanya kralı ilan etti. İspanyollar ve Portekizliler Birleşik Krallığın desteği ile Fransa’ya karşı isyan ettiler. Yarımada Savaşı (İspanyol Bağımsızlık Savaşı) adıyla da bilinen savaş 6 yıl sürmüş ve acımasız bir gerilla savaşı olarak tarihe geçmiştir. Savaş, Fransa’nın yenilgisi ile sonuçlandı. 1808'de Avusturya da Fransızlara karşı ayrı bir mücadele başlatmıştı. Avusturyalıları Wagram Muharebesi'nde yenen Napolyon, Fransa’ya karşı oluşturulan Beşinci Koalisyon'u dağıttı. Beşinci Koalisyon Savaşı’nı sonlandıran Schönbrunn Antlaşması (1809)'nın ardından eşi Josephine’den boşanıp II. Franz'ın kızı Avusturya Prensesi Marie Louise'i ile evlendi (1810).
Napolyon, Roma İmparatorluğu devrinden beri bu denli büyük bir siyasi birleşme yaşamamış olan Avrupa'da 1811'den sonra 70 milyonun üzerinde insana hükmetmiştir. Çeşitli ittifaklar ve akrabalık ilişkileri kurarak stratejik pozisyonunu korudu. Fransa’da yeni bir aristokrat sınıfı oluşturmanın yanı sıra Devrim sırasında ülkeden sürgün edilmiş asillerin de Fransa’ya geri dönmelerine izin vermiştir..
Polonya milliyetçiliğinin tırmandırdığı gerilim ve Kıta Ablukasının ekonomik etkilerinden ötürü Rusya ile ilişkilerin yeniden gerilmesi üzerine Napolyon, kıta ablukasını güçlendirmek amacıyla 1812 yılında Rusya'ya sefer düzenledi ve bu sefer Fransızlar açısından büyük bir felaket ile sonuçlandı. 1813 yılının başlarında Rusya ve Prusya, Fransa'ya karşı güçlerini birleştirdi ve aynı yılın sonlarında Altıncı Koalisyon'a Avusturya da katıldı. 1813 yılının Ekim ayında müttefik ordusu Napolyon'u Leipzig Muharebesi’nde yenilgiye uğrattı. Müttefikler 1814’te Fransa'ya bir saldırı başlatıp Paris'i ele geçirdi ve Nisan 1814'te Napolyon'u tahttan feragat etmeye zorladılar. İmparator, Elba adasına sürgün edildi. Bourbon Hanedanlığı tekrar başa geçti ve Fransızlar devrimden itibaren ele geçirdiği bölgelerin çoğunu kaybetti. Napolyon Şubat 1815'te Elba adasından kaçıp Fransız hükûmetinin başına geçmeyi başardıysa da kendisini yeniden koalisyon güçleri ile savaşta buldu. Bu yeni koalisyon 1815 yılının temmuz ayında Waterloo Muharebesi'nde Napolyon’u kesin bir yenilgiye uğrattı. İngilizlere teslim olan Napolyon, gözlerden uzak bir yerde Saint Helena adasında hapse gönderildi. 51 yaşında 1821 yılında mide kanserinden vefat etti. Cenazesi yakılmış ve külleri yıllar sonra 15 Aralık 1840 tarihinde bir milyon kişinin katıldığı bir törenle Paris'e, hâlen bulunduğu LesInvalides'e defnedilmiştir.
I.CUMHURİYET DÖNEMİ
Korsika’nın Fransa’ya karşı bağımsızlık mücadelesinin lideri Pasquale Paoli Fransız Devrimi sırasında adaya dönüp bağımsızlık mücadelesini yeniden canlandırmıştı. Ateşli bir Korsika milliyetçisi olan Napolyon, “Milliyetçi”, “Kralcı” ve “Devrimci” kimliklerinin arasında kaldı. Sonunda Jakobenleri destekleme kararı aldı. Fransa'ya karşı bağımsızlık mücadelesine girişen Korsikalı milliyetçilere karşı Jakoben örgütlenmesinde çalıştı. 1793’te Pasquale Paoli tarafından Korsika’dan sürüldü; ailesiyle birlikte Fransa'ya kaçtı. Ailesini La Valette’ye yerleştirdikten sonra alayına katıldı.
Toulon Kuşatması
1793 yılında Fransa neredeyse bütün Avrupa ile savaş halindeydi. 1783 yılı Temmuz ayında Fransa’nın güney şehirlerinde ihtilalci hükûmete karşı ayaklanmalar çıkmış; stratejik bir deniz üssü olan Toulon şehri karşı devrimciler tarafından İngiliz-İspanyol istilacılara teslim edilmişti. Napolyon, Toulon kuşatmasına bir topçu subayı olarak katıldı. Liman, Fransız ihtilalci ordusu tarafından 19 Aralık 1793’te geri alındı. Napolyon, kalçasına saplanan bir şarapnelle yaralandığı bu kuşatmada sergilediği liderlik özellikleri ile dikkat çekti; Maximilien Robespierre tarafından tuğgeneralliğe yükseltildi ve Fransa ordusunun İtalya kanadının Topçu kuvvetlerinin başına geçirildi.
İTALYAN SEFERİ
Devam etmekte olan Fransız Devrim Savaşları’nın İtalya Cephesi’nde görevlendirilen Napolyon, Alpler ordusunun başkomutanlığına getirilerek düğününden iki gün sonra Paris’ten ayrıldı. Fransa Cumhuriyeti'ne karşı Avusturya, Prusya, İngiltere, Sardinya-Piyemonte Krallığı tarafından oluşturulan I. Koalisyon güçlerine karşı savaşacaktı. Yanında sekreteri AdiceJunot ve yaverliğini yapan kardeşi Louis Bonaparte ile yola çıktı ve ordu karargahının bulunduğu Nice’e 27 Mart 1796’da ulaştı.
Napolyon, yetersiz donatılmış orduyu kısa sürede savaşabilecek duruma getirdi ve 12 Nisan 1796’da Alpler’i aşarak Kuzey İtalya’ya saldırıya geçti. 28 Nisan 1796’da Sardinya-Piyemonte Krallığı Cherasco Ateşkesi ile savaştan çekildi. 15 Mayıs 1796’da Napolyon’un ordusu Milano’ya girdi. Avusturya ordularını art arda yenilgiye uğrattıktan sonra 1797 yılının Ocak ayında İtalya'daki Avusturya askeri varlığını püskürterek Viyana üzerine yürüdü. Ön-barış anlaşması 18 Nisan 1797’deLeoben’de yapıldı. Barış görüşmeleri sürerken 12 Mayıs 1797’de Venedik işgal edildi. Avusturya ile barış antlaşması 17 Ekim 1797 tarihinde imzalandı.
İtalya seferi sırasında 18 meydan savaşı kazananNapolyon'un Fransa'daki ünü arttı. Bölgeden topladığı vergiler sayesinde Direktuar yönetimine mali kaynak yaratması sayesinde politik olarak da sivrildi.
MISIR SEFERİ
Napolyon, 1797 yılı sonunda Paris’e döndü. Fransız yönetimi (Direktörler), 1798 yılı başlarında onu İngiltere anakarasının istilasıyla görevlendirdiler. Ancak Napolyon, denizlerde etkili bir üstünlük sağlanmadan böyle bir operasyonun başarı şansı taşımadığını, İngiltere'ye karşı dolaylı bir strateji izlemenin en mantıklısı olduğunu savunmuş ve Mısır'ın işgal edilerek İngiltere'nin Uzak Doğu ticaret yolunun kesilmesini önermiştir. Dışişleri Bakanı Talleyrand ile anlaşıp önerisini Direktuar hükûmetine kabul ettirdi ve Fransız donanması 19 Mayıs 1798’de Mısır seferi için yola çıktı.
Akdeniz’de devriye gezen Britanya donanmasını 10-13 Haziran 1798’de yenilgiye uğratıp stratejik öneme sahip Malta'yı işgal eden Fransız donanması, 1 Temmuz 1798’de İskenderiye önüne demir attı; İskenderiye’yi işgal ettikten sonra Kahire’ye yöneldi. Mısır resmen Osmanlı toprağı sayılsa da güç, Memluk Beylerinin elindeydi. Memluk Beyi’nin ordusunu Piramitler Muharebesi’nde yendikten sonra 22 Temmuz 1798’de Kahire’ye muzaffer bir komutan olarak girdi. İslam padişahının dostu olduğunu, Memlûk Beyleri’nin nüfuzunu sona erdirmek üzere Kahire’ye girdiğini iddia eden Napolyon yaptığı din propagandası ile halkı yanına çekmeye çalıştı. Merkez ve eyaletlerde kurduğu divanlara ulemaları atayarak ülkeyi divanlar aracılığıyla yönetmeye başladı.
Ne var ki Napolyon’un Mısır’daki başarısı kalıcı olmadı. İngiliz Amiral Horatio Nelson komutasındaki İngiliz donanması, Abukir körfezinde demirlemiş Fransız donanmasını Nil Muharebesi’nde imha edince ordunun ikmal bağlantısı kesildi. Napolyon ve ordusu Mısır’a hapsolmuştu. Bu gelişme Napolyon’un Kahire’de giriştiği düzenlemelerin hızını kesmedi. Sulama projeleri, okul ve hastane inşası, gazete açma, tiyatro kurma gibi projeleri sürdürdü. Akdeniz’den Kızıldeniz’e bir kanal açılması için planlar hazırlamaya, Mısır’ın ekonomik olarak kalkınması için tedbirler almaya başladı. Dindar Müslümanları memnun etmeye çalıştı hatta kendisinin Müslüman olduğunu ima etti. Mısırlılar artık ona “Ali Bonapart” demeye başlamıştı.
Ancak bir süre sonra Fransızların İslam’a saygı duyduklarını söylemelerine rağmen Mısır’ı sömürmek içinellerinden geleni yapmaları, ülkede Fransızlara karşı bir tepki doğurdu. 21 Ekim 1798’da El-Ezher Camisi etrafında kümelenen Müslümanlar ayaklanma başlattı. Ayaklanmayı çok kanlı bir şekilde bastıran Napolyon, durumunun sağlam olmadığını görüyordu. Mısır’a kara yönünden gelecek tehditleri engellemek için Şubat 1799’da orduyu Filistin’e doğru yürüyüşe geçirdi. Hedefi, "Doğu’nun imparatoru" olmak, Kudüs’ü de aldıktan sonra Hindistan’daki İndus Nehri’ne kadar ilerlemekti.
AKKA KUŞATMASI (1799)
Akka Kuşatması ya da Akka Müdafaası, bugün İsrail sınırlarında olan Akka şehri dolaylarında yapılmıştır. Fransız Napolyon Bonaparta karşı Cezzar Ahmed Paşa (günümüz Türkçesi ile Kasap Ahmet Paşa) tarafından savunulmuştur.
Napolyon, Mısır'ın alınmasıyla İngilizlerin gücünün azalacağını biliyordu. Çünkü Mısır'ı alırsa, tüm Afrika Kıtası'nı hiç zorlanmadan ele geçirebilecekti. Afrika'yı ele geçirdiği zaman, diğer Avrupalıların sömürgeleriyle olan bağlantısını kesebilecekti. Bu durum, Avrupalılar arasında en fazla İngiltere'ye tersti. Çünkü Uzak Doğu ve Okyanusya onun kontrolü altındaydı. O yüzden, savaş boyunca Osmanlı'nın yanında olacaktı.
Bu planını hayata geçirebilmek için Napolyon,19 Mayıs 1798 tarihinde Tolon Limanı'ndan donanmasıyla birlikte ayrıldı. Saldırı planı çok gizli yapıldı. Kimsenin duymaması istendi. Buna rağmen, saldırı planı Paris'teki Türk elçiliği tarafından duyuldu. Saldırıyı durdurabilmek için her şeyi yapıldı; ama sonuç alamayınca savunma hazırlıklarına başlandı. Kıbrıs ve Girit'teki kuvvetler güçlendirildi.
280 gemili ve 40.000 kişilik ordusuyla gelen Napolyon, önce yol üzerindeki Malta Adası'nı ele geçirdi. Sonra yoluna devam etti. Mısır'daki İskenderiye Limanı'na ulaşınca, hiç beklemeden hemen karaya asker çıkarttı. Burada durdurulamayan Fransızlar, İskenderiye Limanı'nı ele geçirdi. Sonra hemen Kahire'ye yöneldi.
Kahire'ye giden Napolyon, yolda yerel yöneticilere "Dünyaya düşman olsam, Osmanlılar'ın dostuyum" deyip, halka tam tersini söyleyerek ikiyüzlülük etmeye başladı. Yol üzerinde direnen Kölemenler, düzenli olmadıklarından Fransız ordusunu püskürtemiyordu. Ordu sürekli ilerliyordu.
Kısa bir süre sonra Kahire'ye varan Napolyon, buradaki kölemenleri etkisiz hale getirince, Mısır'ın tamamına hâkim oldu.
Mısır'ın işgal altında olduğunu duyan Cezzar Ahmed Paşaherhangi bir işgal ihtimaline karşı, bulunduğu bölge Sayda'yı kuvvetlendirmeye başladı.
Napolyon'un Mısır'a sorunsuz hükmetmesi kısa sürdü. Saldırı planın açığa çıkmasından sonra, İngilizler bir donanma hazırlayıp, Horatio Nelson amiralliğinde Mısır'a gönderdi. Abukır'da Fransız donanmasını aniden basan İngilizler, donanmanın büyük bölümünü batırdı, kalanın küçük bir kısmı hariç gerisi İngilizler tarafından esir alındı (Nil Savaşı). Bu ani baskın, Fransızlar açısından kuşatmanın yönünü değiştirdi. Böylece Mısır Savaşı bitmiş oldu.
AKKA MÜDAFAASI
Abukır'da donanmasının batırılmasından dolayı Napolyon, ana vatanından uzak bir yerde sıkışıp kalmıştı. Elinde küçük bir donanma kalmıştı; ama donanma tüm askerleri taşımaya yetmezdi. Bu yüzden, bulunduğu bölgeye en yakın tersanedeki donanmayı alması gerekliydi. O bölge de Sayda'ydı. Eğer buradaki donanmayı ve tersaneleri alırsa, kuşatmaya devam etmek daha kolay olacaktı. Ama bir sorun vardı. Sayda'da Cezzar Ahmed Paşa komutasındaki Akka Kalesi vardı. O kaleyi almadan Sayda'daki tersaneleri ve donanmayı alamazdı. Dolayısıyla, Mısır'da kalan yerel birlikleri de alarak, 10 Şubat 1799'da Akka Kalesi'ne doğru yola koyuldu. İngiliz donanması da bu kalenin önüne konuşlanmıştı.
Napolyon 20 Şubat 1799'da Elariş Kalesi'ni ele geçirdi ve yoluna devam etti.Yol üstünde ara ara Kölemen'lerin ayaklanmaları oldu ama ordunun ilerlemesini durduramadı. 24 Şubat 1799'da Gazze'yi, 5 Mart 1799'da da Yafa'yı ele geçirdi. Burada Müslüman topluluklara göz dağı vermek için 4000 Müslüman idam edildi. Bu sırada Fransız ordusunda veba salgını baş gösterdi. Ama veba salgını atlatıldı. Halkın idam edilmesi, kalan halkın Napolyon'a karşı nefret beslemesine neden oldu. Ayrıca burada, kalan Fransız donanması da İngilizler tarafından yakalandı.
Hareketin 40. gününde, Fransız ordusu Akka'nın önüne vardı. Daha sonra da kaleyi her taraftan taraftan kuşattı. Sonra da aralıksız saldırı başlattı. Napolyon, burada Cezzar Ahmed Paşa'nın çetin bir kumandan olduğunu duymuştu. O yüzden saldırılara başlamasından kısa bir süre sonra, ona iki kere mektup yolladı. İkisinde de vaatlerde bulundu. Ama Cezzar Ahmed Paşa, gelen iki elçiyi de idam ettirince, Napolyon saldırılarını sertleştirdi. Yoğun saldırılara rağmen, Akka Kalesindekiordu direniyor, İngiliz donanmasından da topçu ateşi yardımı alınıyordu.
Giderek sertleşen Fransız saldırıları, kuşatmanın başlamasından bir buçuk ay sonra sonuç vermişti. Fransızlar kalenin bir kısmını ele geçirerek şehre sızmaya başladı. Ama aynı günün sonunda, Cezzar Ahmed Paşa'nın o bölgedeki cephaneliği patlatmasıyla, Fransızlar işgal ettikleri kısımdan çekilmek zorunda kaldılar. Bu sıralarda Fransızların kaleye sızdığını gören ve kuşatma sırasında topçu ateşiyle Osmanlı birliklerine destek vermekle görevli birliğin başındaki İngiliz amirali Horatio Nelson, yaptığı topçu ateşini kesti. Ama ertesi gün kalede duran Türk bayrağını görünce topçu ateşine devam etti.
Kuşatmanın 52. gününde, kaleye Rodos Adası'ndan 3000 kadar Nizam-ı Cedid askeri geldi. Zaten yıpranmış olan Fransız ordusu, bunu duyunca iyice demoralize oldu. Karşısında daha büyük bir ordu vardı. Artık Napolyon'un aklına yapabilecek bir şey gelmiyordu.
Kuşatmanın 64. gününde, Napolyon ani bir geri çekilme kararı aldı. Çünkü bu kaleyi ele geçiremeyeceğini anlamıştı. Uzakdoğuyu sömürgeleştirme planı Akka Kuşatmasının yenilgiye uğramasıyla başarısızlığa uğramıştı. "Eğer Türkler beni Akka önünde durdurmasaydı, bütün doğuyu ele geçirmek işten bile olmayacaktı" sözüyle geri çekildive Sayda ve Mısır'ı Osmanlı'ya bıraktı. Sonra da Osmanlı Devleti ile Paris Barış Senedi imzalandı.
NAPOLYON VE YAHUDİLER
Napolyon'un Yahudiler ile ilgili tavırları açık değildir; çeşitli zamanlarda hem Yahudiler lehine hem de aleyhlerine demeçler verdi. Tarihçi haham Berel Wein, Triumph of Survival kitabında Napolyon'un Yahudilerin cemaat olarak kalkınmasındansa asimile olmalarını yeğlediği anlatılır: "Napolyon'un Yahudilere karşı dışa dönük hoşgörülü ve adil tutumu aslında onların asimilasyon, karışık evlilikler ve din değiştirme yoluyla eritilmesini öngören büyük planının bir parçasıydı."
Champagny'deki İçişleri bakanına yazdığı 29 Kasım 1806 tarihli mektup:
"Dünyadaki bütün ülkelerde Yahudilerin uygarlıklara ve toplum düzenine zararlı aktiviteler yok edilemese bile aza indirgenmelidir. Zararlar engellenmelidir; engellemek için Yahudiler değişime uğratılmalıdır. Gençleri ordumuza katıldığı zaman Yahudi değerlerinden uzaklaşıp Fransız değerlerini benimseyecektir."
Sonuç olarak Napolyon'un bu politikaları Yahudilerin Avrupa'da maruz kaldığı olumsuzluklarıdeğiştirdi ve bu Yahudiler tarafından takdir edildi. Napolyon 1806'da, Yahudilerin Fransız İmparatorluğundaki konumunu destekleyen bazı kararlar aldı, Yahudi temsilcilerden oluşan Sanhedrin'in kurulmasına olanak sağladı. Fethettiği ülkelerde Yahudilerin gettolarda yaşama zorunluluğunu kaldırdı. 1807'de Roma Katolisizmi, Lüteranizm ve Kalvenist Protestanizm ile birlikte Yahudiliği de Fransa'nın resmi dini yaptı. 17 Mart 1808'de Napolyon décret infâme adı altında bazı reformlarını geri çekti ve Yahudilere olan borçları kaldırdı, indirdi veya erteledi; bu olay Yahudi cemaatinin çökecek kadar kötü bir duruma gelmesine sebep oldu. Asimile olmaları umuduyla Yahudilerin yaşayabileceği yerleri sınırladı. Bu yasaklamalar 1811'de tekrar geri çekildi.
Napolyon uzun vadede politik faydasını göreceğini inandığından Yahudiler, Protestanlar ve Katolikler gibi ezilmiş azınlıklara eşit haklar verdi. 1816'da sürgünden sonra doktoru Barry O'Meara'nın Napolyon'a Yahudilere neden özgürlük verdiğini sorması üzerine Napolyon şu cevabı verdi:
"Ana amacım Yahudileri özgürleştirip onları tam bir vatandaş yapmaktı. Katolikler ve Protestanların faydalandığı özgürlük, kardeşlik ve eşitlik haklarını onlara vermek istedim.. Ayrıca düşündüm ki diğer uluslarda olmayan ayrıcalıklardan faydalanmak için ülkemize çok sayıda Yahudi gelecek ve Fransa'yı zenginleştirecekti. 1814 olayları dışında birçok Avrupa Yahudisi özgürlük, kardeşlik ve eşitlik içinFransa'ya gelip herkes gibi Fransa’ya hizmet edecekti."
Bonapart ve Filistin'de Yahudi devleti
Napolyon 1799'da Akka kuşatması sırasında Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması ilanını hazırladı, fakat resmileştirmedi. Kuşatma Osmanlı İmparatorluğu tarafından bastırılınca bu plan gerçekleştirilemedi. Napoleon and the Holy Land yazarı Nathan Schur gibi bazı tarihçiler Napolyon'un "Yahudi devleti" planında ciddi olmadığını, bunun propaganda amaçlı olduğunu düşünmektedir. Bazı kişiler Napolyon'un bir Yahudi devleti ilan etmesinin sebebini, Akka'nın lideri Ahmed al Jazzar'ın Yahudi danışmanı ve Akka'nın savunmadan sorumlu kumandanı Haim Farhi'yi ve onun aracılığıyla Cezzar Ahmet Paşa’yı kendi tarafına çekmek istemesiydi. Fransız tarihçi Henry Laurens'e göre ise Napolyon'un Yahudi devleti ile ilgili bir bildirgesi hiçbir zaman olmamıştır.
Kaynakça;
Wikipedia
Osmanlılar Albümü 2.Kitap