Titus

Titus Flavius Vespasianus (39 -  81) 

Titus adıyla da bilinen Flavius Hanedanı mensubu, Roma İmparatoru (79 - 81).Titus, MS 70'teki Yahudi ayaklanmasını da bastıran başarılı bir generaldi. Tacitus ve çağdaşı tarihçilere göre iyi bir imparator olarak kabul edilir. En çok Roma'daki kamu alanlarında yaptığı düzenlemelerle ve 79 yılında VezüvYanardağının püskürmesi  ve 80 yılındaki Roma Yangını gibi iki büyük felaketin yaralarınınsarılmasında gösterdiği çabalar ile tanınır.

Gençliği ve askeri başarıları

Titus MS 39'da Caligula'nın ölüm yılında Vespasian'ın (İmparatorluğunu henüz ilan etmediği sırada) büyük oğlu olarak Roma'da doğdu. Annesi Domitilla'dır.

61'den 63'e kadar Büyük Britanya ve Cermanya'da orduda orta kademe subay olarak görev aldı.64'te Roma'ya dönerek önceki Praetorian muhafızları komutanının kızı olan Arrecina Tertulla ile evlendi. Arrecina Tertulla'nın bir yıl sonra ölmesi üzerine daha seçkin bir ailenin kızı olan Marcia Furnilla ile evlendi. Bu evlilikten Julia Flavia adında bir kızları oldu. Eşi Marcia'nın ailesi Nero'ya karşı muhalefetle bağlantılıydı ama her halükarda 65'teki Pisonian komplosunun başarısızlığı üzerine artan korkuları, eşi ile giderek az görüşmesine ve sonunda boşanmasına yol açtı.

Titus 70'teki (ya da 67) Yahudi isyanını bastırmaya, babası Vespasian ile gitti. Çatışmada XV Apollinaris adıyla bilinen 15. Lejyonun komutanı olarak hizmet verdi. İmparator Galba'nın öldürülmesiyle Titus, bir Flavianus olduğu için Suriye valisi Mucianus'u safına çekmeyi başardı. Titus, Mucianus ve çevrelerindeki taraftarları ile birlikte Vespasian adına çalışmalar yürütmeye başladılar.  69 yılında () Vespasian (70 yılında Yahudi isyanını 4 lejyonuyla birlikte sonlandıracak olan) Titus'a savaşın yönetimini bırakarak, tahtta hak iddia etmek üzere Roma'ya döndü. Titus yönetiminde Kudüs yağmalandı, 2. Kudüs tapınağı yokedildi, insanların birçoğu dağıtıldı ya da öldürüldü. Titus Kudüste olduğu sırada Yahudiye kralı Herod Agrippa I'nın kızı olan Klikyalı Berenice ile aşk yaşadı. 71'de Roma'ya döndüğünde zaferi için ödüllendirildi. Roma Forumu'nun girişindeki Titus Zafer Takı bu zafer onuruna yapılmıştır. Babasının yanında çeşitli konsüllük görevlerinde bulundu ve Praetorian muhafızlarının imparatorluğa sadakatlerini sağlamak üzere muhafızların komutanı olarak hizmet verdi. Bu olaylar tarihçi Josephus tarafından yazılan Kudüs'ün yıkılışı adlı eserde anlatılmaktadır.

İmparatorluk Dönemi

Titus 79 yılında babasının halefi olarak İmparator oldu. Suetonius'un bu noktada yazdıklarına göre, yeni bir Kleopatra olarak kıyaslanan Berenice ile olan ilişkisinde var olduğunu iddia ettikleri ahlaksızlıklarından dolayı birçok insan onun ikinci bir Nero olacağı korkusuna kapıldı. Aksine karşılarında ahlaksızlık yerine fazilet sahibi, etkili ve halk tarafından sevilen bir imparator buldular. Vatana ihanet yargılamalarını durdurdu, muhbirleri cezalandırdı, hiçbir vatandaştan hiçbir şey almadı ve gladyatör oyunları düzenlemedi. Su Kemerine ilave olarak (ölümünden kısa bir süre sonra Domitian zamanında yapılan Titus Kemeri ile karıştırılmamalı),Colosseum'un inşaatını tam olarak bitirdi ve Nero'un eski arazisinde Domus Aurea'ya Hamamlarını yaptırdı.

Titus, Vezüv Yanardağı'nın Napoli Körfezi etrafındaki Pompeii ve Herculaneum gibi şehirler ve sayfiye yerlerindeki hayatları ve binaları yerle bir ettiği 24 Ağustos 79'da imparatordu. 80 yılında ise vebanın vurduğu Roma'yı büyük bir yangın harabeye çevirdi. Titus veba kadar, depremin ve yangının kurbanlarının acılarını hafifletmek için büyük miktarlarda para harcadı. Pompeii'yi patlamadan hemen sonra ve ertesi yıl tekrar ziyaret etti. Saltanatı aynı zamanda Nero'ya ses ve görünüş olarak benzeyen ve onun gibi Lir çalabilen "taklit Nero" Terentius Maximus'un isyanını gördü. Terentius kısa süre sonra Fırat Nehrinin ötesine kaçmak zorunda kalacak ve Perslere sığınacaktı.

Sadece iki yıl sonra, Titus yüksek ateşten öldü. Suetonius'un yazdığına göre, sıtmaya yakalanmıştı ya da kardeşi Domitian'a bağlı doktorlar tarafından zehirlenmişti. Senato tarafından tanrılaştırıldı ve Domitian halefi oldu.

Titus'un ünü, zalimlikleri çağdaşı Tacitus tarafından ayrıntılı bir şekilde anlatılan kardeşi Domitian'ın karakterine göre zıt olması nedeniyle sürekli arttı. Titus daha sonraki imparatorlar, özellikle de Beş İyi İmparator tarafından bir model olarak kullanıldı.

Babylonian Talmud'una göre (Gittin 56b), bir sinek Titus'un burnunun içine girdi ve beynine ulaştı. Öldüğünde, kafatası açıldı ve neredeyse iri bir kuş büyüklüğünde bir sinek bulundu. Söylendiğine göre ölümüne bu sinek neden olmuş ve kötü davranışlarının ilahi bir cezası olarak değerlendirilmişti.

Kudüs’te Yahudi İsyanı ve Yahudiler

Roma yönetiminin hâkim olduğu pek çok bölgede, vergilerin toplanması, kanunların uygulanması, arazilerin işletilmesi gibi konularda aksaklıklar ve usulsüzlükler bulunmaktaydı. Ancak Roma’ya karşı belki de hiçbir yerde Kudüs’te olduğu kadar geniş katılımlı bir isyan çıkmamıştı. Romalıları Kudüs’ü kuşatmaya zorlayan olayları başlatanlar Yahudi Zealotlar (Fanatikler)’dı. Romalılar, Filistin’i M.Ö. 63 yılında bölgede kan dökmeden İmparatorluğa katmışlar, sonra da zamanın şartlarına göre “hoşgörülü” sayılabilecek bir yönetim biçimi oluşturmuşlardı. Ayrıca, Yahudilere Roma imparatorluğu içinde, başka topluluklara tanınmamış hak ve ayrıcalıklar verilmişti. Yahudiler kendi kralları tarafından yönetiliyor ve dinlerini özgürce yaşayabiliyorlardı. Uygulanan ayrıcalığın bir göstergesi olarak Yahudilerin dinî hassasiyetlerinden dolayı Yahudiler tarafından “put” olarak nitelendirilen kartal başlıklı Roma sembolü Kudüs’e sokulmamıştır. Yahudilerin önemli bir bölümü de aslında kendilerine tanınan otonominin farkında ve bundan memnun bir şekilde yaşıyorlardı.

Yahudilerin Roma yönetimi altında yaşamaktan memnun olmasalar bile Roma’ya başkaldırmaları düşünülemezdi. Küçük bir Şehir Devleti olan Kudüs’teki Yahudi idaresi, Roma Devleti ile karşılaştırılamayacak kadar güçsüzdü ve Yahudilerin Roma’ya isyan ederek bir şey elde edemeyeceği de açıktı. Diğer taraftan isyanın ortaya çıkmasında iki tarafın da sorumlu olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim isyanın başlamasında, Nero’nun güvenini kazanmış ve 64 yılında Judea eyaletine vali olarak atanmış Gessius Florus’un bölgedeki katı tutum ve davranışları da Yahudilerin isyanında etkili olmuştur. Florus’un, Yahudilerin Tapınak hazinesinden 17 Talent (antik Yunan ve Roma’da 26 kg.’ye karşılık gelen ölçü birimi) talep etmesi, isyanın başlamasının görünürdeki sebebidir. Diğer taraftan isyanın gerçek sebebi ise, Zealotların (din adamları) bu ortamdan faydalanabileceklerini düşünerek harekete geçmeleridir.

Roma İmparatoru Nero, Vespasianus’u doğuda bir endişe kaynağı olan bu isyanı yönetmek ve gereken önlemleri almak amacıyla bölgeye göndermiştir. Bu arada isyancılar, Roma valisini öldürmüş ve hareketi genişletmeye çalışmışlardır. Suriye eyalet valisi Licinius Mucianus da isyan ile karşı karşıya kalmıştır. Bölgede bulunan iki lejyon, sekiz Süvari bölüğü ve on yardımcı kohort (cohortes), Vespasianus komutasında doğuya, isyanın bulunduğu bölgeye, sevkedildi.

İsyan, Kudüs yakınlarında, Masada kayalıklarındaki muhkem bir kalede başlamıştı. Kaledeki Roma garnizonu, Zealotların ani saldırısı ile gafil avlanmış ve askerlerin tümü kılıçtan geçirilmişti. Benzer bir saldırı, Antonia kalesindeki Roma garnizonuna da gerçekleştirilmişti. Garnizondaki askerler, kaleyi terk etmelerine izin verilirse teslim olacaklarını bildirmişlerdi. Zealotlar bu şartı kabul ediyor görünmüşler ve teslim olan askerlerin hepsini öldürmüşlerdi. Roma ordularına karşı girişilen bu savaş, 70 yılında Kudüs'ün kuşatılmasıyla sonuçlanmıştı. Zealotlar’ın aşırı bir tavırla başlattıkları bu savaş, Kudüs’teki Yahudi varlığını sona erdirecek noktaya getirdi.

Zealotlar, aralarındaki ılımlı Yahudileri susturarak, Kudüs ve çevresinde çok sayıda Roma askeri ve Yahudi’nin kıyımına sebep olan bu ortamda sonuna kadar savaştılar. Fakat Roma birlikleri uzun bir kuşatmanın ardından Kudüs'ün surlarını aşıp şehre girdi. Zealotlar, sokak aralarında, barikatların arkasında savaşmaya, ele geçirdikleri Romalı askerleri vahşice parçalamaya ve böylece karşı tarafı tahrik etmeye devam ettiler. Bu şekilde geri çekilirken bin yıl önce Kral Süleyman tarafından inşa edilen Tapınak’a sıkıştılar. Yahudi Zealotlar’ın bu amansız ve sonu gelmez saldırgan tutumları karşısında Romalılar, Tapınağı kuşatıp içindekileri öldürdüler. Yapıldığı dönemde ihtişamlı bir görüntüye sahip olduğu kalıntılarından anlaşılan Tapınak büyük tahrip gördü. Ardından, Tapınaktaki Menorah, törenle Kudüs’ten Roma’ya getirildi ve bu tasvir Roma’daki Titus Takı’na kazındı. Tapınaktan geriye sadece batı tarafındaki duvar kaldı. Daha sonraki yüzyıllar boyunca bu duvar, Kudüs’teki bu tarihi hezimetin anısına, Yahudiler tarafından “Ağlama Duvarı” olarak kabul edildi.

Kuşatma altındaki Yahudi grupları arasında şiddetli tartışmalar yaşanmıştır. Zamanında altın çağını yaşamakta olan şehir surları Roma İmparatorluğu’nun görkemli ordusu tarafından çevrelenmişti. Haftalardır devam eden ağır kuşatmaya karşı ne yapmak gerektiği sorusu Yahudileri birbirine düşürmüştü. Uzun süredir yarı aç şekilde savaşmakta olan şehrin yiyecek stokları tükenmek üzereydi. Başarılı komutan Titus tarafından yönetilen Roma ordusu döneminin  en güçlü ordusuydu. Yahudilerin bu güce karşı koymasının mümkün olmadığı mücadelenin her evresinde açıkça görülebilirken, Yahudiler Roma’ya karşı mücadelede ısrarcı oldular.

Resim 1: 71‟de Judea‟daki zafer sonrası Vespasianus ve Titus‟un Zafer alayını anlatan sikkenin ön ve arka yüzü.

İsyanın Sonucu: Bağnaz Yahudi liderlerinin, Kudüs’te 66 yılında sebep oldukları ayaklanma sonunda, Titus isyancılara karşı oldukça sert tedbirler almıştır. İsyancılardan pek çoğu hapse atılmış, öldürülmüş ya da köle olmuştur. Bunun üzerine, Yahudi yönetici sınıfı unutulmuş ve Kudüs’teki Tapınak’ta ibadet sona erdirilmiştir. 70 yılında isyan bastırıldıktan sonra Kudüs ele geçirilmekle birlikte, Diasporadaki Yahudiler de isyan sebebiyle kötü bir şekilde aşağılanmışlardır. Diğer taraftan, Diaspora ’da bazı Yahudi gruplarının bazı ayrıcalıklarını kullanmaya devam ettikleri anlaşılmaktadır. Titus, Roma İmparatorluğu’nun her yanında Yahudilere uygulanan bu kötü muamelenin, Yahudilerin İmparatorluk’a bağlılıkları konusunda güvenin sarsılması ve her fırsatta isyan çıkarmaları sebebiyle gerçekleştiğini belirtmiştir. Kudüs’teki Yahudi yönetici kesimin Roma’yla bağlarını kopararak kendi kendilerine bir güç haline gelmek istemeleri şehirdeki isyanın ve sonucundaki cezalandırmanın en temel sebebiydi.

Kudüs’te azınlıkta olan akılcı insanların lideri durumundaki Haham Yohanan Ben Zakkai, Romalılara karşı mücadeleyi sürdürmenin cüretkârlık olduğunu fark ederek ayaklananları durdurmaya çalışmışsa da bunda başarılı olamamıştır. Bütün çabalarına karşın, Zealotlar, bu düşünceyi “ihanet” sayarak, sonuna kadar Roma’yla savaşa devam etmiştir. Bunlar bir şekilde bir mucizenin gerçekleşeceğine ve Roma’yı ne olursa olsun yeneceklerine inanmaktaydı. Bu iki grup arasında çıkan tartışmada Zealotlar, Haham Ben Zakkai ve onu destekleyenlere üstün gelerek Kudüs’ün ve tüm Yahudi toplumunun kaderini ellerine aldılar. Romalıların “teslim ol” çağrısını hiçe sayarak barış için gönderdikleri elçileri öldürerek barış ümitlerini ortadan kaldırdılar. Bu aşırı grup, çatışmayı daha da alevlendirmek için ellerinden gelen her şeyi yaparak, ılımlı Yahudileri susturmuş ve tek doğru yolun kendilerininki olduğuna inanarak, kendilerinden farklı düşünenleri gerçek Yahudi olmamakla suçlamış ve dışlamışlardı. Ancak 70 yılındaki bu yenilgiyle birlikte Kudüs harap olmuş ve çok sayıda Yahudi ya öldürüldü ya da bir daha bir araya gelemeyecek şekilde köle olarak satıldılar.Ayrıca bu isyan sırasında, çevrede Yahudilere karşı olan toplumlar da bu karmaşa döneminden faydalanarak Yahudileri katlettikleri gibi, Yahudi olmayan pek çok insan da bu süreçte katledilenler arasında olmuştur.

Titus’un fiziksel cezalandırmalarından sağ kurtulanlar, topraklarını kaybetmiş oldular. Vepasianus, bu topraklara el koydu ve bu topraklar için en yüksek fiyatı veren kişilere sattı. Vespasianus’un Yahudi Tapınağı için toplanmakta olan Tapınak vergisini, dinî bir merkez olan Kudüs yerine Roma’ya gönderilmesini istemesi Filistin’de Romalılara karşı Yahudi isyancıların harekete geçmelerine sebep olmuştu. Ancak Diasporadaki Yahudiler 66-70’de isyana katılmadıklarından ve bu durumu desteklemediklerinden dolayı Vespasianus, Diasporadaki Yahudilerin haklarını korumuştur. Diasporada yaşamakta olan Yahudiler, Roma yönetimi altında kendilerini tehlikede görmediklerinden Kudüs’teki isyanı desteklememişlerdi. Ancak yine de İmparatorluğun bazı yerlerinde, mesela Asya’daki Yahudi topluluğu yeni vergi uygulamasından eski Tapınak vergisi yerine fiscus Juadicus’a ödenen (Jupiter Capitolinus için ödenen didrachmon) vergiden muaf olamamışlardır.

Haham Yohanan Ben Zakkai, durumu akılcı bir şekilde değerlendirerek hamasi bir harekete girişilmemesi gerektiğini halka anlatmıştı. Ancak Zealotlar, bu şekilde düşünen azınlığa üstün gelerek Yahudi toplumunu savaşa sokmuşlar ve sert sonuçlara maruz kalmasına sebep olmuşlardır. Yahudileri yaşanan felakete sürükleyen Zealotlar direnmelerine devam ederek yeni sıkıntılara sebep olmuşlardır. Kudüs’teki kıyımdan kurtulanlar, isyanın başladığı yerde, Masada kalesinde bir kez daha örgütlendiler ve yeniden Roma'ya karşı silahlı mücadeleye giriştiler. Sonunda 73 yılında, 960 Zealot, eşleri ve çocukları ile birlikte Masada da sıkıştırıldılar ve teslim olmaya zorlandılar. Ancak Romalılar kaleye girdiklerinde tek bir canlı Yahudi bile bulamadılar; teslim olmaktansa birbirlerini öldürerek topluca intihar etmeyi tercih ettiler.

En önemlisi de, savaş sırasında, 68 yazının başlarında, Vespasianus’un ordusundan bir bölük, çölün tam ortasında, Ölü Deniz sahilinde bulunan Kumran Manastırı’na saldırmış ve burayı yok etmiştir. Manastırı savunanların bu mücadele sırasında katledildiği anlaşılmaktadır. Roma’yla mücadeleye ve öldürmeye tüm gücüyle karşı çıkmış olan Haham Yohanan Ben Zakkai, şehir kuşatıldığında bir tabut içinde kaçırılmıştır. Yohanan’ın savaş sonunda, bir şekilde Roma’dan aldığı izinle kurduğu okul sayesinde etnik olarak yenilmiş ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış olan Yahudi halkının inandığı Yahudi dini devam ettirilmiştir.

Romalılar, bölgedeki bu önemli olayın anısına çok sayıda sikke bastırmışlardır. Üzerinde farklı betimlemelerle günümüze kadar gelebilen bu sikkeler, tarihte Judea’da Roma için ortaya çıkan bu tehlikenin önemini ve buna karşı Roma‟nın gücünü göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca, Tapınak’ın (Bet Amikdaş) tahribi ve buradaki Menorah (Yedi kollu şamdan) ve Yahudi kutsal eşyalarının Roma’ya getirilmesi, Roma’daki zafer takının kabartmalarının bir kısmında resmedilmiştir.

66-70 yıllarını kapsayan Kudüs’teki Yahudi isyanı ilk sonuçları itibariyle çok sayıda Yahudi’nin ölümüne sebep olmasına karşın diğer yönüyle, Yahudiler arasında dinî ve kültürel bilincin yeniden canlandırılmasında da rol oynamıştır. Bu mücadele sırasında, çok sayıda Yahudi lideri öldüğünden, Yohanan Ben Zakkai, Yavneh’te Haham Gabriel’in sülalesinin ve bilginlerin toplanması iznini Vespasianus’tan talep etti ve İbrani takvimi belirlendi. Yahudi hayatına yön verecek kurallar (Takkanot) ve bazı gelenekler artık Bet Amikdaş’ın tahrip olması (mevcut olmadığı düşüncesiyle) sebebiyle buna göre düzenlendi.Yohanan Ben Zakkai’ın açtığı okul ve Diasporadaki Yahudilerin, “göçmenlik ruhuyla” birbirleriyle irtibat kurarak kendi durumlarını görmeleri, Yahudiler arasında yeniden dinî-etnik bir milletin, teokratik-sosyal anlayışla kendine dönüş dönemi olarak nitelenebilir. Bu dönemden sonra Yahudilerin özgün bir “Yahudi koloni” anlayışı oluşturdukları da belirtilebilir. Yahudi kolonileri, bulundukları herhangi bir yerde kendilerine karşı ortaya çıkabilecek herhangi bir karşıt tavır için her vakit göç etmeye hazır durumda yaşamışlardır. Herhangi bir durum karşısında gidecekleri yerler, ya daha önceden bildikleri ya da bir şekilde akraba ve tanıdıkları yoluyla bildikleri yerler olmuştur. Yahudiler, dünyanın her yerinde, yaşadıkları bölge ve ülke şartlarına uyum sağlarken, farklılıklarını kendi içlerinde geleneksel değerlerle yaşatmaya çalışmışlardır. Bu sebeple, bütün dünyada Yahudilere, Eskiçağdaki gizem dinlerindeki, -sadece kendi üyelerinin bildiği gizemlere (esoterikos) sahip topluluk- sırlı, esrarlı bir bakış açısının gelişmesine de sebep olmuştur. Yahudiler, “sürekli göç” ve “gettoda yaşamanın” bir yönüyle onlar için bir eziyet olduğunu ifade etmekteydi. Diğer taraftan bu yaşantının, hayatta dünyanın farklı yerlerinde zor ve çetin şartlara uyabilen, başarılı insanlar olmalarında etkili olduğunun farkına da varmışlardır. Nitekim bu durumu “ezilmişlik, kovulmuşluk ve diğer toplumlardan soyutlanmışlık” şeklinde tasvir ederek bu duyguları toplumlarını oluşturmada kullanmışlardır. Halen bu duygular İsrail Devleti’nin bölgede varlığını devam ettirmede kullanılan bir yöntem olarak kendini göstermektedir. “Ezilmişlik ve itilmişlik” duygusu dünyanın pek çok ülkesinde Yahudi liderler tarafından kullanılagelen bir toplum psikolojisi yönlendirmesidir. II. Dünya savaşı sırasında Alman yönetiminin, Almanya ve Almanların işgal ettikleri bölgede Yahudilere uygulanan kıyım, ekonomik ve sosyal olarak İsrail Devleti’nin oluşumunda ve devamlılığında kullanılmıştır/kullanılmaktadır.

Bu arada, Kudüs’te ve diğer bölgelerde yaşamakta olan Yahudiler, yaşamakta oldukları ortam ve toplumlardan etkilenerek inanç, ibadet ve yaşayışlarında farklılıklar oluşturmuştur. Bir zamanlar Babil’e sürgüne giden Yahudiler de, yaşadıkları özgün ortamda kendilerince Talmud’u yazarak eski geleneklerini kısmen yaşatmaya çalışmışlardır. Fakat bu gelenekler artık, dinî özünden çıkarak, kültürel boyut kazanmış ve Kenanlı, Babilli, Mısırlı, Hellen ve hatta Romalı özellikler taşıyan bir felsefe ve siyaset kitabı haline dönüşmüştür. Bir dinden çok, geleneksel bir “teokratik sosyalizm”e dönüşen Yahudilik böylece, Yohanan Ben Zakkai gibi liderlerin açtıkları okullar ve Babil Yahudileri sayesinde yeniden ve yeni unsurlarla güncelleştirilerek yaşama imkânı bulmuştur. Babil sürgünü ile Titus dönemindeki sürgün devresinin belirleyici olduğu bu dönem Apokaliptik Dönem olarak adlandırılır ve Musevilikten Yahudiliğe; İsrailoğulları’ndan evrensel topluluğa dönüşen bu toplumun kitabı olarak “Tevrat” ortaya çıkmıştır.

Yahudilerin içinden bazı gruplar, kendilerinin diğer tüm insanlardan üstün olduklarına ve ne olursa olsun bir gün bir şekilde galip geleceklerine inanarak, Roma’ya karşı ayaklanmalar çıkarmaya devam etmişlerdir.

Referanslar

Wikipedia, https://tr.wikipedia.org/wiki/Titus_Flavius_Vespasianus (12.11.2020)

ERDEMİR Hatice P. Ve ERDEMİR Halil, Kudüs’te Yahudi İsyanı ve Yahudiler, History Studies Ortadoğu Özel Sayısı / Middle East Special Issue 2010

Henüz Yorum Yapılmamış