Mavi Marmara Raporu

Mavi Marmara katliamı, terör devletinin uluslararası sularda açık bir şekilde işlemiş olduğu insanlık suçuydu.

İsrail, Şubat 2006’da yapılan Filistin seçimlerinin ertesinde, Gazze’ye bir dizi siyasi ve ekonomik yaptırım uygulamaya başladı. 2007’den itibaren bu yaptırımlar daha da sertleştirildi. Gazze havadan karadan ve denizden ablukaya alındı. İnsan ve ticari mal giriş çıkışı tamamen sınırlandı.

İsrail’in Aralık 2008 - Ocak 2009’da 22 gün boyunca sürdürdüğü Dökme Kurşun Operasyonu’yla da tüm yaşam kaynakları kurutulan Gazze’de tarım arazileri, okullar, iş yerleri ve evler yerle bir edildi.

Halen Gazze’de 1,5 milyon Filistinli bir açık hava hapishanesinde yaşam mücadelesi veriyor. Gazze halkının %72’si açlık sınırında yaşıyor, bunlardan %65’i çocuk. Çocukların %10’u fiziksel olarak gelişemiyor. Birleşmiş Milletler bu durumu “katlanılamaz” olarak tarif ediyor.

Mavi Marmara katliamı

2010 Mayıs ayında 6 uluslararası sivil toplum örgütü (İHH İnsani Yardım Vakfı, Free Gaza Movement, European Campaign to End the Siege on Gaza, Ship to Gaza Greece, Ship to Gaza Sweden ve The International Committee to Lift the Siege on Gaza) toplanan bağışlarla temin edilen 6000 tonluk insani yardımı Gazze’ye ulaştırmak için bir yardım filosu oluşturdu.

Filo insani yardımla birlikte 750 aktivisti de taşıyordu. Almanya, Kuveyt, İsrail, İrlanda, İsveç, Yunanistan, Güney Kıbrıs, Fas, Yemen, Mısır ve Cezayir gibi 37 ülkeden gelen aktivistler arasında 15’den fazla milletvekili, 60’ın üzerinde uluslararası basın mensubu, sanatçılar ve Nobel Barış ödüllü aktivistler de yer alıyordu.

Gazze’ye insani yardım götürmek amacıyla yola çıkan ve sadece yardım gönüllüleri ile insani yardım malzemesi taşıyan Mavi Marmara, Sfendoni, Challenger I, Eleftheri Mesogios, Gazze I ve Defne Y gemilerinden oluşan Gazze Özgürlük Filosu, 31.05.2010 günü İsrail askeri güçlerinin hukuk dışı saldırı ve müdahalesiyle karşı karşıya kaldı.

Bu saldırı esnasında ve devam eden süreçte 10 insani yardım gönüllüsü hayatını kaybetti, 56’sı ağır yaralandı. Filo katılımcıları hiç bir yasal dayanak olmaksızın hapsedildi, yaralılara kelepçe takıldı, bazı yaralılar günlerce hücrelerde alıkonuldu ve kendilerine işkence ve kötü muamelede bulunuldu.

Filo katılımcılarının tamamı kötü muameleye maruz bırakıldı, hapsedildi, şahsi eşyalarına el konuldu ve gemilere çeşitli maddi zararlar verilmek suretiyle birçok haksız fiil işlendi.

Gazze Özgürlük Filosu

Neden Gazze?

36 ülke vatandaşını Gazze Özgürlük Filosu’na katılmaya teşvik eden Gazze’de yaşanan insani krizdir. Uluslararası Af Örgütü’nün, Oxfam’ın, Care International UK’nin, Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin ve BM’nin hazırladığı raporlara göre Gazze’de yaşayan 1,5 milyon insanın 1,1 milyonu yiyecek yardımına muhtaçtır. Gazze’de işsizlik oranı %50’nin üzerindedir.

2008’in Aralık ayında başlayan ve 22 gün süren İsrail saldırısında 313’ü çocuk ve bebek olmak üzere 1.383 Filistinli hayatını kaybetmiş, Gazze’nin zaten son derece sorunlu olan altyapısı iflas etmiş, kanalizasyon sistemi çökmüş, elektrik üretimi neredeyse sıfırlanmış, hastaneler ve fabrikalar yıkılmış ve kişi başına düşen sağlık hizmeti imkânı dramatik derecelerde azalmıştır.

Gazze’deki hastanelerin pek çoğu en temel tedavi imkânlarına bile sahip değildir. İsrail’in Gazze’ye yönelik Dökme Kurşun Operasyonu sonucunda Gazze’deki binaların %14’ü yıkılmış, ambargo altındaki bölgeye inşaat malzemelerinin girişine izin verilmemesi nedeniyle yıkılan binaların yerine yenileri yapılamamıştır.

31 Mayıs’ta yaşanan Mavi Marmara saldırısının ardından, İsrail Gazze ablukasını “azaltana” kadar, Gazze’ye çay, ayakkabı, kağıt dâhil pek çok malzemenin girişi yasaktı. Ve Gazze’nin ihtiyacı olan yardım malzemeleri İsrail’in ambargosu yüzünden bölgeye ulaşamıyordu.

Bugün de Gazze’deki insani trajedi ambargo nedeniyle sürmektedir. İsrail’in uyguladığı Gazze ablukası hem devletler hem BM İnsani Yardım Komisyonu ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi başta olmak üzere pek çok STK tarafından “yasa dışı” ilan edilmiştir.

Filistin’in tamamında ve doğal olarak Gazze’de yaşanan insani trajedinin geçmişi sadece üç sene öncesine dayanmıyor. Bu sorun neredeyse 60 yıldır Ortadoğu ve Avrupa’yı yakından ilgilendiren ve şu ana kadar çözüme ulaştırılamayan “en büyük uluslararası problem” olarak tarihteki yerini almış durumdadır.

Sömürgecilik geçmişi nedeniyle Filistin sorunu doğrudan Avrupalı devletlerin sorumluluğu altındadır. Filistin meselesi 1947’den bu yana Avrupa’nın da sorunudur.

Mavi Marmara gemisiyle sembolleşen Gazze Özgürlük Filosu evrensel değerleri yücelten bir barış girişimidir.

36 ülkeden katılımcının yer aldığı filo; sayısız insan hakları ihlallerinin gerçekleştiği, en temel hak olan yaşama hakkının dahi ihlal edildiği, kıtlık tehlikesinin görüldüğü bir bölgeye yapılabilecek en insani girişimi gerçekleştirmiş, bölgede yaşayan 1,5 milyon insana yardım etmek istemiştir.

Tarihte Gazze Filosuna benzer uluslararası girişimlerle pek çok yardım organizasyonu düzenlenmiştir. İspanya İç Savaşı sırasında başta Yeni Zelanda ve Avustralya gibi uzak coğrafyalar olmak üzere tüm dünyadan gelen insani yardımlar faşistlerin tüm engellemelerine rağmen İspanya halkına ulaştırılmıştır.

1941 yılında Almanya işgali altındaki Yunanistan’da yaşanan kıtlık döneminde, uygulanan ambargoya rağmen, Türkiye tarafından hazırlanan onlarca gemi yardım malzemesi Yunanistan’a ulaştırılmıştır.

1948-1949 yılları arasında Batı Berlin’e eski Sovyetler Birliği’nin uyguladığı ambargo, ABD ve İngiltere tarafından oluşturulan hava koridoruyla aşılmış, uçaklarla Batı Berlin’e iki seneye yakın süre ile yardım malzemeleri taşınmıştır. Çanakkale Savaşı sırasında Hindistan’dan kalkıp gelen, Müslüman doktor heyeti gece gündüz durmaksızın yağan bombaların arasında yaralıları tedavi etmeye çalışmıştır.

Yine 1992-95 Bosna Savaşı sırasında tamamen abluka altında bulunan başta Saraybosna gibi kentlere her türlü zorluğa rağmen ulaşan yardım kuruluşları gibi… Yardım faaliyetleri 2.Dünya Savaşı’nda bile hiçbir ülke tarafından engellenmemiştir. Sayısız uluslararası anlaşmada yardım faaliyetleri yapan kuruluşlara dokunulamayacağı ifade edilmiştir.

“Neden Gazze?” sorusu bu gerçekler ışığında tamamen anlamsız ve önemsizdir. Önemli olan dünyanın neresinde olursa olsun hangi milliyete, fikre, inanca ve felsefeye sahip olursa olsun yardıma muhtaç olanın yanında olmaktır.

2008 Aralık-2009 Ocak dönemindeki Gazze saldırılarının akabinde, İsrailli yetkililer Gazze’ye insani yardım malzemesinin geçişine izin verdiklerini beyan etmişlerdi. Buna istinaden İHH İnsani Yardım Vakfı, 2009 yılının Ocak ayında Gazze’ye kara ve deniz yoluyla yardım götürmek için İsrailli makamlara başvuruda bulundu.

Ancak sene içerisinde birkaç kez yinelenen bu başvuruya İsrail makamları tarafından yanıt verilmedi. Gazze’de yaşanan insani durumun kötüleşmesi üzerine uzun yıllardır Filistin’e yönelik çalışmalar yürüten İHH İnsani Yardım Vakfı, geçtiğimiz ocak ayında ambargonun delinmesi ve Gazze halkına yardım ulaştırılması için "Filistin’e yol açık" adlı bir organizasyon gerçekleştirdi.

Gazze'ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine saldırarak tüm dünyanın tepkisini çeken İsrail, kozmopolit ve barışçıl vatandaşları ile bilinen şehir-devlet Hong Kong'da da protesto edilmişti.

Yüzlerce aracın katılımıyla kara yoluyla gerçekleştirilen organizasyonun ardından hedef, Gazze’ye yönelik ablukanın bu kez deniz yoluyla 9 gemilik insani yardım filosu ile delinmesiydi.

Türkiye ayağı İHH’nın koordinasyonunda gerçekleştirilen "Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım" sloganıyla yola çıkan Gazze Özgürlük Filosu'nun partnerleri dünyanın farklı bölgelerinde Gazze için çalışmalar yapan The Greek Ship to Gaza Campaign, The Swedish Ship to Gaza, The Free Gaza Movement, The International Committee to End the Siege on Gaza, The European Campaign to End the Siege on Gaza (ECESG) gibi kurumlardı.

İnsani yardım filosu ile üç yılı aşkın bir süredir ambargo altında bulunan, en temel insani ihtiyaçların bile karşılanamadığı ve geçtiğimiz sene yaşanan 22 günlük İsrail saldırılarıyla tamamen yerle bir edilen 1,5 milyonluk Gazze için yeni bir yardım koridoru oluşturmak hedefleniyordu.

Bu şekilde uzun süredir mahrumiyet içerisinde yaşayan Gazze halkının biraz olsun rahatlatılması amaçlanmaktaydı.

Önemli bir kısmı inşaat malzemelerinden oluşan 10 bin tonluk insani yardım malzemesi taşıyan insani yardım filosu, uzun süredir dünya kamuoyunun gündemine gelmeyen Gazze’yi yeniden güçlü bir biçimde uluslararası karar alıcıların, devletlerin gündemine getirmeyi ve bu şekilde bölgedeki ambargonun kaldırılması için güçlü bir inisiyatif oluşturulmayı hedeflemekteydi.

Gazze’ye ulaşacak olan bu filonun taşıdığı yardım malzemeleri ile Gazze halkının temel ihtiyaçları karşılanacak, hastalar tedavi edilecek, İsrail saldırıları ile yerle bir olan okul, hastane ve sağlık merkezleri yeniden inşa edilecekti.

Evsizler için barınaklar, Gazze halkı için rehabilitasyon merkezleri ve çocuklar için oyun parkları kurulacaktı. Bunun için Latin Amerika’dan Afrika’ya, Balkanlar’dan Orta Asya’ya, Ortadoğu’dan Uzakdoğu’ya kadar 36 ülkeden farklı dil, din ve ırktan yüzlerce insani yardım gönüllüsü Gazze’ye insani yardım ulaştırmak için bu filoda bir araya geldi.

Gazze Özgürlük Filosu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada yeni Gazze’lerin olmaması, bölge ve dünya barışının sağlanabilmesi için önemli bir fırsat olarak görülmekteydi.

Uluslararası barış gemilerinin Ortadoğu’nun içinde bulunduğu savaş ve kaos ortamından sıyrılması, bölgede yeni bir yumuşama oluşturması ve sorunların çözümüne yönelik yeni bir soluk getirmesi umulmaktaydı.

36 ülkeden 700’ün üzerinde aktivistin katıldığı organizasyon, Gazze halkına umut vermeyi ve akabinde ambargonun sonlandırılmasını, özelde bölge barışına genelde dünya barışına katkıda bulunmayı hedeflemekteydi; ancak insani yardım filosu Akdeniz’de uluslararası sularda seyir hâlindeyken İsrail hükümeti tarafından gerçekleştirilen bir saldırının kurbanı oldu.

Filoyu organize eden sivil toplum kuruluşları;

  • Free Gaza Movement

  • European Campaign to End the Siege on Gaza

  • İHH İnsani Yardım Vakfı

  • Ship to Gaza Greece

  • Ship to Gaza Sweden

  • The International Committee to End the Siege on Gaza

Filoda yer alan gemiler;

  • Mavi Marmara (Ülke: Komor, Kişi sayısı: 577, Yolcu gemisi)

  • Defne (Ülke: Türkiye, Kişi sayısı: 20, Yük gemisi)

  • Gazze I (Ülke: Türkiye, Kişi sayısı: 18, Yük gemisi)

  • Eleftheri Mesogios (Ülke: Yunanistan, Kişi sayısı: 30, Yük gemisi)

  • Sfendoni (Ülke: Togo, Kişi sayısı: 43, Yolcu gemisi)

  • Challenger 1 (Ülke: ABD, Kişi sayısı: 20, Yolcu gemisi)

  • Challenger 2 (Ülke: ABD, Kişi sayısı: 20, Yolcu gemisi, Arıza nedeniyle yolcuları Mavi Marmara’ya aktarıldı.)

  • Rachel Corrie (Ülke: Kamboçya, Kişi sayısı: 20, Yük gemisi, Arıza sebebiyle bir gün gecikmeli olarak yola çıktı.)

Filonun yük bilgileri;

  • Temel İhtiyaçlar| Yiyecek, Tekstil ürünleri (giyecek, havlu, yatak takımı, ayakkabı, kumaş, halı, mutfak eşyası, yorgan, battaniye, mobilya ve yataklar)
  • Tıbbi Gereçler| Tıbbi Araçlar - Ultrason tarayıcı aletleri, X-Ray aletleri, elektrikli hasta yatakları, dişçilik üniteleri, dişçilik aletleri, Doppler ekokardiyografi aletleri, tekerlekli sandalyeler,elektrikli tekerlekli sandalyeler, elektrikli engelli hareket araçları, sedyeler, yürüteçler, otoklav, mamografi aleti, mikroskoplar, kan sirküle makineleri, hemodiyaliz makineleri, radyoloji aletleri, koltuk değnekleri, ENT üniteleri, tomogrofi makineleri, ameliyat masaları, jinekolojik muayene koltuğu ve çeşitli tıbbi gereçler, ilaçlar.
  • İnşaat Malzemeleri| Demir - 750 ton, Prefabrik evler - 100 ünite, İnşaat gereçleri: tuğla, kereste, sunta, inşaat iskelesi, boru tesisatı gereçleri, elektrikli aletler, plastik pencere çerçeveleri, cam, çelik tel, ölçü aletleri, el arabaları, çivi, monte aletleri, banyo armatürleri, boya, güç dağılım üniteleri, merdiven, izolasyon materyalleri. Çimento - 3500 ton, Seramik tuğla yapıştırıcısı - 50 ton, Çocuk oyun alanları - 16 ünite, 2 konteyner tahta.
  • Teknik malzeme| 2 elektrik güç jeneratörü, Donanım gereçleri (elektrikli el aletleri, makineler, fırınlar), Güç üniteleri (5 ünite 85 KWS - 2 ünite 145 KWS - 6 adet 150 KWS - 3 adet 165 KWS - 1 adet 100 KWS ve 1 ünite 35 KWS), Güç Üniteleri (80 ünite 1-2-5 KWS), ETC, 2 adet tuz arıtma ünitesi, 20 ton kâğıt

Katliam gecesi ve ilerleyen günlerde neler yaşandı?

Rotamız Gazze

31 Mayıs 2010 sabahı İsrail askerleri tarafından uluslararası sularda gerçekleştirilen saldırıyla filo engellendi. Gemilerdeki herkes zorla İsrail’e götürüldü ve gemilerin yüklerine ve insanların özel eşyalarına el konuldu. 6 gemiden oluşan insani yardım filosunda 36 ülkeden 700’den fazla kişi bulunuyordu.

Filoyu oluşturan gemiler, 30 Mayıs günü Güney Kıbrıs açıklarında bir araya geldi. Aynı gün saat 16.30 sularında güneye doğru hareket eden gemilerin rotası, açık denizden kıyıya paralel olarak 70-80 mil mesafede idi. Gemiler ertesi sabah saat 10.00 sularında Gazze kıyılarının 75 mil açığına ulaştıktan sonra rotalarını Gazze yönüne çevirerek gündüz saatlerinde Gazze Limanı’na varmayı hedefliyordu.

Uluslararası sularda saldırı

30 Mayıs Pazar akşamı saat 22.30 civarında İsrail tarafından Mavi Marmara gemisinin kaptanına taciz ve tehdit mesajları gelmeye başladı ve radarda İsrail savaş gemileri ilk kez görüldü. İsrail tarafından gönderilen mesajlara Mavi Marmara gemisi kaptanı her defasında “yaklaşık 600 katılımcı ile açık denizden hareketle güneye doğru gidilmekte olunduğunu ve filoda bulunan insani yardım malzemelerinin Gazze’ye götürüleceğini” tekrar tekrar iletti. Ancak uluslararası sularda seyir hâlinde olan gemiye yönelik İsrail’in tehdit ve taciz mesajları devam etti.

Yayına taciz

Bu esnada gemiden medyaya ve dünya kamuoyuna yayın yapan Türksat uydu frekansının ve uydu telefonlarının iletişimi İsrail tarafından kesilmeye başlandı ve İsrail savaş gemileri filoyu yakından takibe aldı. Savaş gemilerinin yaklaşması üzerine gemideki yetkililer olası bir İsrail müdahalesine karşı katılımcılardan can yeleklerini giymelerini istediler. Uydu bağlantısı ile gemiden yapılan tüm yayınlarda yardım filosunun organizatörleri, katılımcılar ve medya mensupları, barış amaçlı olan ve insani yardım malzemesi dışında hiçbir yük taşımayan gemilerin tek hedefinin Gazze halkının ihtiyaç duyduğu insani malzemeyi bölgeye ulaştırmak olduğunu defaatle tekrar etti.

İnsani yardım filosuna savaş açtılar

Gece saat 03.00 sularına kadar savaş gemilerinin takibi bu şekilde devam etti. Bu saatten sonra ise 30 civarında zodyak ve 4 savaş gemisinin filonun etrafını saracak şekilde her yönden yaklaştığı açık olarak görüldü. Bu sırada etrafta denizaltılar ve yardım filosunun üzerinde daireler çizerek uçan helikopterler de belirdi.

Gemiye çıkmadan ateşe başladılar

Saat 04.30 sularında yüzleri maskeli, elleri silahlı askerleri taşıyan hücumbotlar gemiye yanaştı. Her bir botta en az 10 İsrail askeri bulunuyordu. Botlardaki askerler gemiye çıkmaya çalışırken gemiye ateş edilmeye de başlanmıştı.

Bu gelişmeler yaşanırken bir yandan da silahlı askerlerle dolu askerî helikopterler geminin üzerine gelerek gemiye asker indirmeye başladılar. Gemiye inen askerler etrafa gelişigüzel ateş ediyorlardı.

Bu esnada tamamen silahsız olan gemi yolcularından birkaçı İsrail askerleri tarafından yakın mesafeden kafalarından vurularak öldürüldü, pek çoğu da yaralandı.

Öldürmek için geldiler

Geminin en üst katına indirme yapan İsrail askerlerinin gerçek mermilerle ateş açtıklarını gören yolcular, alt kattaki salonlarda tamamen savunmasız bir şekilde bekleyen bebek, kadın ve yaşlıları korumak için etrafta buldukları su şişesi, sandalye, sopa vb. cisimlerle kendilerini savunmaya başladılar.

Üç İsrail askeri etkisiz hâle getirilerek silahları alınıp denize atıldı ve yaşanan arbedede hafif yaralanan İsrail askerleri tedavi için doktorların yanına götürüldü.

Bu sırada gemide bulunan ve İsrail’in ilk anda fark etmediği için karartma uygulamadığı başka bir uydu frekansından yapılan televizyon yayını ile tüm dünya İsrail askerlerinin sivil aktivistlere yönelik gerçekleştirdiği katliama eş zamanlı olarak tanık oldu.

Şehit ve yaralı sayısının hızla artması üzerine beyaz bayrak sallayarak ateşi kesmeleri için askerlere çağrıda bulunuldu. Çağrıları dikkate almayan askerler bir süre daha ateşe devam ettiler.

İsrail askerlerini aktivist doktorlar tedavi etti

İsrail askerlerine İngilizce ve Arapça olarak ateşi kesmeleri ve yaralıların hastaneye götürülmesi için sürekli anonslar yapıldı. Ancak tüm çağrılara rağmen askerler etrafını çevirdikleri salonların camlarından içerde bulunan aktivistleri hedef almaya devam ettiler.

Bu sırada katılımcılar arasında bulunan bir kadın ellerini havaya kaldırarak askerlerin yanına gidip ateşi kesmelerini söyledi.

İbranice bilen İsrail milletvekili Hanin Zuabi’nin de yardımıyla İsrail askerleri ile iletişime geçildi ve yaralı İsrail askerlerinin de hastaneye götürülmek üzere kendilerine verileceği söylendi ve artık katılımcılara ateş açılmaması istendi.

Bunun üzerine katılımcılardan bir iki kişi ile bir doktor yaralı üç askeri teslim etti. İsrailli askerler yaralı askerleri teslim aldıktan sonra kendilerine yaralılarını teslim eden kişilere ateş açarak askerlerin ilk tedavisini gerçekleştiren doktoru kolundan vurdular.

Sabah 5.00’ten akşam 19.00’a kadar, kimi yaralılar kanamaları olduğu hâlde gemide bekletildi. Doktorların yaralılara müdahale etmelerine izin verilmedi. Bazı yaralılara özellikle eziyet edildi, tekmelendi, silahlarla darp edildi; bazılarının ise yaralı hâlde iken üzerlerine ateş açıldı.

İşkence gemide başladı

Gemiye hücumbotlar ve helikopterlerle asker takviyesi yapıldı, özel eğitimli K9 köpekleri gemiye alındı. Bu uzun bekleyişin ardından askerler salonda bulunan herkesi tek tek çıkış kapısına yönlendirdi.

Burada üst araması yapıldıktan sonra elleri kelepçelenen katılımcılar açık güverteye toplandı. Kadınlar güvertedeki banklara, erkekler ise ıslak ve pis zemine diz üstü oturtuldu.

İnsanların en doğal ihtiyaçlarını karşılamalarına dahi izin verilmedi. Havada dönüp duran devasa helikopter katılımcıları ıslatıyordu, yolculuğun büyük bölümü bu şekilde geçti. Helikopterlerin oluşturduğu sirkülasyon ise tek başına büyük bir işkenceydi.

Katılımcılar güvertede, aşırı rüzgâr altında ve deniz suyu ile ıslatıldıktan sonra havalandırmaları kapatılmış iki salona toplandı, aşırı sıcak ve havasızlık dayanılmaz boyutlara ulaştı. Konuşmak, hareket etmek ayakta durmak, askerlere bakmak her şey ama her şey askerlerin müdahalesi için yeterli nedenlerdi. Bu müdahaleler bazen sözlü bazen de fiili oluyordu.

Uzun bir bekleyişten sonra gemi hareket etti. İnsanlar nereye götürüldüklerini bilmiyorlardı. Sabah 09.00’da başlayan zorlu yolculuk akşam 19.00’a kadar sürdü.

Korsanlar gemiyi Aşdod’a kaçırdı

Akşam saatlerinde Aşdod Limanı’na varan Mavi Marmara’yı limanda katılımcılara insanlığa sığmayacak hareketlerle küfürler eden yüzlerce İsrailli karşıladı. Limanda uzunca bir süre bekletildikten sonra çok geç saatlerde tüm katılımcılar gemiden indirildi.

Gemiden inmeden önce bir kez daha üst araması yapıldı, kelepçeleri çıkarılmış olanlara yeniden kelepçe takıldı. Gemiden indirilen herkesi iki polis sorgu alanına götürdü. Gemiden karaya ayak basar basmaz herkesin fotoğrafı çekildi.

Sorgu çadırına girmeden önce arama çadırında insani yardım filosu katılımcıları çok detaylı, gayri insani bir aramadan geçirildi.

Ardından sorgu çadırına alınan katılımcılardan İsrailli yetkililer tarafından hazırlanan sınırdışı belgelerini doldurmaları istendi. İnsani yardım filosu uluslararası sularda iken baskına uğramış ve gemidekiler istekleri dışında zorla Aşdod’a getirilmişti.

Bu nedenle katılımcılar sınırdışı belgesini imzalamadılar. Sonra tüm katılımcıların parmak izleri alındı, fotoğrafları çekildi, sağlık kontrolünden geçirildi. Bu işlemlerin ardından dosyalar İsrail iç istihbarat birimi Şabak’a teslim edildi.

Şabak özellikle katılımcılar arasındaki bazı isimler üzerinde durdu ve ilk andan itibaren bu kişileri sık sık sorguya aldı. İşlemler devam ederken yetkililer katılımcılara belirli belgeleri imzalarlarsa hemen havaalanına gidebileceklerini, aksi takdirde hapishaneye götürülerek en az iki ay tutuklu kalacaklarını söylüyorlardı.

Katılımcıların büyük bir kısmı söz konusu belgeleri imzalamadı. Ardından herkes otobüslere ve tutuklu araçlarına bindirilerek hapishaneye doğru yola çıkarıldı. Bir buçuk saati aşkın süren yolculuk gece 03.00 sularında Berşeva Hapishanesi’nde son buldu.

Özgürlüğe pranga

Kimse birbirinden haber alamıyor, telefon etmek isteyenlere izin verilmiyordu. Herkes iki ve dört kişilik hücrelere dağıtıldı. Katılımcıların kendi ülkelerinin konsolosluk yetkilileri ile görüşme talepleri “sonra” diyerek reddedildi.

Koğuşlarla ilgili her türlü iş katılımcılara yaptırıldı: taşınacak malzemeler, dağıtılacak olan her şey, yemekten sonra yapılacak temizlik vb. Görevliler sürekli olarak gürültü çıkartıp iki gece boyunca uyumamış olan katılımcıların dinlenmesine izin vermediler.

Her saat başı demir kapılara hızla vurarak hücrelerdeki herkesin ayağa kalkması istendi. Herkese tekrar tekrar ismi, nereden ve neden geldiği soruldu. 2 Haziran gecesi saat 01.00’den itibaren koğuşa gelen görevliler isimleri tek tek okuyarak herkesi gruplar hâlinde götürmeye başladılar. Bu işlem öğlene kadar sürdü.

Bazı gruplar gece saat 03.00’te havaalanına ulaşırken bazıları ise ancak öğleden sonra havaalanına ulaşabildiler. Gemi katılımcıları havaalanına giderken yine karga tulumba transfer araçlarına bindirildi.

Bazı aktivistler 2,5 metrekarelik cezaevi araçlarına 6 kişi itiş tıkış zorla bindirilerek iki saatlik yolu bu şekilde gitmek zorunda bırakıldı. Havaalanına getirildiklerinde pasaport işlemleri yapılırken herkes sınır dışı kâğıtlarını imzalamaya zorlandı.

Uzun uğraşlardan sonra katılımcılara bu belgelerin üzerine İsrail’e kendi istekleri dışında getirildiklerinin yazılması için izin verildi. Pasaport işlemlerinin tamamlanması için beklenen süre boyunca sürekli olarak askerlerin sözlü tacizleri devam etti. Askerler çıkan her arbededen sonra birbirlerini kutluyor ve komutanları tarafından takdir ediliyorlardı.

Geride kimseyi bırakmayacağız

Pasaport işlemleri tamamlananlar, Türkiye’den gelen uçaklara peyderpey alınmaya başlandı. Uçaklara ilk binenler neredeyse 12 saat boyunca uçakta tüm katılımcıların işlemlerinin tamamlanmasını beklediler.

Bazı katılımcılar havaalanında sorguya alınan İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, gazeteci Adem Özköse ve iki katılımcının sorgudan çıkarılıp uçağa bindiğini görene kadar uçaklara binmeyi reddetti.

Yetkililere bu kişiler gelmeden uçakların hareket etmeyeceği bildirildi. İsrail yetkilileri ısrarla geride kimse kalmadığını, herkesin uçaklarda olduğunu söylüyordu.

Sorgu odasında tutulanlar serbest bırakılmadan hiçbir yere gidilmeyeceği bir kez daha kesin bir dille ifade edildi. Sonunda orada bulunan bir görevli sorgu odasına giderek buradaki dört kişiyi çıkarttı ve pasaport işlemlerini yaptırdı.

Türkiye’den gelen milletvekilleri ve konsolosluk görevlileri ile birlikte uçağa binildi. Uçakta son liste kontrolleri yapıldıktan sonra geride ağır yaralı oldukları için İsrail’deki hastanelerde tedavi gören beş kişi bırakılarak diğer şehit ve yaralılarla birlikte Türkiye’ye doğru yola çıkıldı.

Havaalanında katılımcıların özel eşyalarının akıbeti sorulduğunda başka bir uçakla gönderileceği söylendi ancak Türkiye’ye gönderilenler ekseriyetle boş valizler, parçalanmış telefonlar, kameralar vb. eşyalar oldu.

Çok sayıda elektronik eşyaya İsrail yetkilileri tarafından el konuldu. Bu da tüm gemi katılımcıları için ciddi bir maddi kayıp anlamına gelmekteydi.

Bütün bunlara ek olarak, ülkelerine dönen katılımcıların el konulan kredi kartlarının ve telefonlarının da İsrail’de kullanıldığı, gemide bulunan bilgisayar ve telefonların İsrail askerleri tarafından çalınıp satıldığı öğrenildi.

Hatta bazı katılımcılara ait laptoplar İsrail askerleri tarafından gemiden çalınarak pazarlarda satıldı.

31 Mayıs 2010'dan bugüne

Uluslararası kurumların saldırıya tepkileri;

BM'den İsrail'i kınayan sert açıklama
BM Güvenlik Konseyi, İsrail'i operasyon sırasında meydana gelen sivil ölümlerden dolayı kınadı ve tarafsız bir soruşturma yapılmasını istedi. Konsey başkanı tarafından yapılan açıklamada, "En az 10 sivilin hayatını kaybetmesine ve çok sayıda kişinin yaralanmasına neden olan eylemlerin kınandığı” bildirildi ve "Konsey, uluslararası standartlara uygun hızlı, tarafsız, güvenilir ve şeffaf bir soruşturma açılması çağrısı yapmaktadır." denildi.

İslam Konferansı Teşkilatı: İsrail, “devlet terörü” uygulamıştı
İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) ülkelerinin Dış İşleri Bakanları, İsrail’in insani yardım filosuna saldırısının hemen akabinde Cidde’de toplandı. Cidde’de gerçekleşen toplantı sonucunda İsrail’in vahşi saldırganlığı kınandı, İsrail’in saldırganlığı “korsanlık” ve “devlet terörü” olarak tanımlandı. İsrail’in uluslararası hukuku ihlal ettiği bildirildi. İKT üyesi olan ülkelere uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tüm adımları atmaları çağrısında bulunuldu. Gazze’deki ambargonun ivedilikle kaldırılması gerektiği vurgulandı.

Arap Birliği İsrail’i kınadı
Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, “İnsani yardım amaçlı yola çıkanlara yapılan bu saldırıyı kınıyoruz. Onlar insanlara yardım etmek istiyorlardı. Bir askeri hareket değillerdi. Herkes bu saldırıyı kınamalıdır.” dedi.

Afrika Birliği İsrail’i kınadı
Afrika Birliği, İsrail’in insani yardım filosuna saldırısını kınadı ve uluslararası toplumu Gazze’deki ambargonun kaldırılması için harekete çağırdı.

Avrupa Parlamentosu, filo saldırısını şiddetle kınadı
Avrupa Parlamentosu Başkanı Jerzy Buzek, İsrail’i “eylemlerini acilen açıklamaya” davet etti. Buzek: “Avrupa Parlamentosu olarak Gazze’de uygulanan ambargoyu şiddetle kınıyoruz.” dedi.

Uluslararası Af Örgütü: Aşırı güç kullanılmıştır
Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International (AI)), Gazze’ye yardım götüren gemilere yapılan ve 10 kişinin ölümü ile sonuçlanan saldırının araştırılması gerektiğini söyledi. Uluslararası Af Örgütü’nün Ortadoğu ve Kuzey Afrika sorumlusu Malcolm Smart, “İsrail’in aşırı güç kullandığı açıktır.” dedi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü: Saldırı, ivedilikle araştırılmalıdır
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch (HRW)), İsrail’in insani yardım filosuna saldırısından dolayı derin endişe duyduklarını açıkladı. HRW, saldırıda hukuksuz bir şekilde aşırı güç kullanılmış olabileceğini belirtti. HRW, İsrail komandolarının öldürücü bir şekilde güç kullandığını belirtti; olayla ilgili güvenilir ve tarafsız bir araştırmanın ivedilikle başlatılması gerektiğini açıkladı.

BM Güvenlik Konseyi ivedilikle toplandı
İsrail’in 31 Mayıs’ta insani yardım filosuna saldırısı üzerine T.C. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, BM Güvenlik Konseyi’ni acil olarak toplantıya çağırdı. 1 Haziran’daki BM Güvenlik Konseyi toplantısında Davudoğlu, BM’nin acilen soruşturma başlatmasını istedi. T.C.Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu: “Bu yakışıksız bir harekettir. İsrail’in tavırları, uluslararası hukukun derin bir şekilde ihlali anlamına geliyor. En basit anlatımla, bu, eşkıyalık ve korsanlıkla eşdeğerdir. Bu devlet tarafından işlenmiş bir cinayettir. Hiçbir mazereti olmadığı gibi meşruiyeti de yoktur. Böyle bir yolu izleyen bir ulus devlet, uluslararası kamuoyunun saygın bir üyesi olma meşruiyetini de kaybetmiştir.” dedi.

Devletlerin saldırıya tepkileri

TÜRKİYE
Başbakan Erdoğan: “Bu bir devlet terörüdür” T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan: "İsrail tarafından yapılan bu saldırı, gerekçesi ne olursa olsun uluslararası hukuka tamamen aykırı bir devlet terörüdür, mevcut İsrail hükümetinin bölgede barış istemediğini açık ve net olarak ortaya koymuştur. Bu, bölge barışını tehdit ettiği kadar, kendi halkına da huzur getirmeyecek bir davranıştır. Bu insanlık dışı saldırıya sessiz ve tepkisiz kalmayacağımızın bilinmesi gerekir.”

ALMANYA
Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, İsrail ordusunun Gazze’ye yardım götüren gemilere saldırmasından “derin endişe” duyduğunu belirtti. İsrail’in saldırısıyla ilgili kapsamlı, şeffaf ve tarafsız bir araştırma yapılması gerektiğini söyledi.

ARJANTİN
Dışişleri Bakanlığı, uluslararası sularda düzenlenen saldırıyı kınadı. Can kayıpları nedeniyle derin üzüntü duyduklarını ve olay hakkında bir soruşturma açılması gerektiğini açıklayan Arjantin, durumu ciddileştiren şiddet eylemlerine ve Gazze ablukasına son verilmesini istedi.

AVUSTRALYA
Başbakan Kevin Rudd: “Avustralya hükümeti, böyle bir şiddete karşıdır, kınamaktadır. Kayıplar için üzgünüz. İsrail hükümeti derhâl bağımsız bir soruşturma başlatmalı ve sonuçlarını BM Güvenlik Konseyi ile paylaşmalıdır.”

AVUSTURYA
Avusturya Dışişleri Bakanı Michael Spindelegger: “İsrail saldırısı insanlık dışı ve şoke edici bir saldırıdır. Bu insanlık dışı saldırının acilen ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıklığa kavuşturulması gerekir.”

BELÇİKA
Belçika Dışişleri Bakanı Steven Vaneckere, İsrail’in Gazze’ye yardım götüren gemilere “oldukça orantısız” bir saldırıda bulunduğunu söyledi. İsrail’in bu ölçüde ağır güç kullanmayı tercih etmesinin “son derece üzüntü verici olduğunu” ifade etti.

BREZİLYA
Brezilya, İsrail büyükelçisini geri çağırdı. Brezilya Dışişleri Bakanı Celso Amorim: “Bu tür bir olay karşısında daha fazla şoke olamazdık. Umarım BM Güvenlik Konseyi güçlü bir deklarasyon kabul eder. Gerçekten BM’den gelecek bir eyleme ihtiyacımız var çünkü bu saldırı çok derin izler bırakacak. BM’nin önlem almasını ve İsrail'in de kendisinden istenene uymasını umuyoruz.”

ÇİN
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ma Caoşü: “Gazze’ye insani yardım götüren filoya gerçekleşen İsrail saldırısını kınıyor, BM’nin acilen harekete geçmesini bekliyoruz.”

DANİMARKA
Dışişleri Bakanı Lene Espersen, İsrail’in aşırı güç kullanmasını kınadı. İsrail’in Kopenhag Büyükelçisi, İnsani Yardım Filosu’na yapılan saldırının hemen akabinde bakanlığa çağrıldı.

FİLİSTİN
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Filistin’de üç günlük yas ilan etti. Filistin yönetimi BM Güvenlik Konseyi’nin acilen toplanmasını istedi. Hamas hükümetinin lideri İsmail Haniye, gemilere İsrail müdahalesini “acımasız bir saldırı” olarak niteledi. Haniye, basına yaptığı açıklamada, “BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’u, bu gemilerde bulunan dayanışma gruplarını korumak ve Gazze’ye güvenle gelmelerini sağlamak konusunda sorumluluklarını üstlenmeye çağırıyoruz.” diye konuştu. Hamas ayrıca, İsrail askerlerinin Gazze’ye yardım götüren gemilere saldırısının ardından Araplara ve Müslümanlara, İsrail büyükelçiliklerinin önünde “başkaldırı” çağrısında bulundu.

FRANSA
Fransa Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy yaptığı açıklamada İsrail’i “orantısız güç kullanmak”la suçladı. Elysée Sarayı’ndan yapılan açıklamada Sarkozy’nin “orantısız güç kullanımını kınadığı ve bütün kurbanların ailelerine başsağlığı dilediği” ifade edildi. Açıklamada, “Barış sürecini yeniden başlatmanın ne kadar acil olduğunu gösteren bu trajedinin detayları her yönüyle aydınlatılmalıdır.” denildi. Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, İsrail’in Gazze’ye giden yardım gemilerine düzenlediği saldırının “son derece şok edici” olduğunu söyledi ve soruşturma talep ettiklerini belirtti.

GÜNEY AFRİKA CUMHURİYETİ
Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail’deki büyükelçisini geri çağırma kararı aldı. Güney Afrika Cumhuriyeti Uluslararası İlişkiler Bakan Yardımcısı Ebrahim İsmail Ebrahim yaptığı açıklamada “Büyükelçimizi, saldırıyı şiddetle kınadığımızı göstermek için geri çağırdık. İsrail’in yardım filosuna düzenlediği son saldırı, bölgedeki sorunlara kalıcı bir çözüm bulma çabalarına ciddi biçimde zarar vermiştir.” dedi.

HOLLANDA
Dışişleri Bakanı Maxime Verhagen: “Bu kadar insanın ölmesinden büyük şaşkınlık duydum. Olayın nasıl meydana geldiğini belirleyecek açık bir soruşturma başlatılmasını istiyoruz.”

ENDONEZYA
Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, saldırının, uluslararası sularda yapılmış yasa dışı bir operasyon olduğu, İsrail’in hesap vermesi noktasında Endonezya hükümetinin uluslararası kurumlarla iş birliği içinde olacağı kaydedildi.

İNGİLTERE
Gemilere yapılan saldırının “kabul edilemez” olduğunu belirten Başbakan David Cameroon, Gazze’ye ablukanın ivedilikle kaldırılmasının ve insani yardımların bölgeye özgürce gönderilmesinin önemini vurguladı. Dışişleri Bakanı Willian Hague yaşanan can kayıplarından üzüntü duyduğunu belirtti ve Gazze’ye yardım için tüm geçişleri açma çağrısında bulundu. İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, “İsrail’in itidalli davranması ve uluslararası yükümlülükleri doğrultusunda hareket etmesi gerektiğini” söyledi. Orta Doğu Dörtlüsü Temsilcisi Tony Blair de İsrail’in Gazze’ye yardım götüren uluslararası filoya saldırısından şoke olduğunu belirterek olayla ilgili soruşturma açılmasını istedi.

İRAN
İran Meclisi Millî Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu, İsrail saldırısını sert bir dille kınadı. “Dünya barışı ve emniyeti için en büyük tehdit Siyonist İsrail rejimidir. Siyonist rejim İsrail, savaş suçu işliyor.” denildi ve İslam Konferansı Teşkilatı (İKT), BM Güvenlik Konseyi ve uluslararası toplum göreve çağrıldı.

İRLANDA
Dışişleri Bakanı Michael Martin: “İsrail ordusunun insani yardım misyonu ile yola çıkan bir filoya düzenlediği saldırıdan dolayı ciddi endişe duyuyoruz. Böyle bir saldırı kabul edilemez.”

İSPANYA
AB ile ilişkilerden sorumlu Devlet Sekteri Diego Lopez Garrido: “Gerek İspanya gerekse dönem başkanı olarak AB adına bu saldırıyı en sert şekilde kınıyoruz. İspanya Dışişleri Bakanlığı olarak İsrail’in Madrid büyükelçisini izahat için acil olarak Dışişleri Bakanlığı’na çağırdık.”

İSVEÇ
İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt: “Bu saldırı bir uluslararası diplomatik krizdir. AB ülkeleri, saldırının ilk anından itibaren açık bir şekilde İsrail’i kınamaktadırlar.”

İTALYA
Dışişleri Bakanı Franco Frattini: “Gemilere saldırı bizleri şoka uğrattı. Sivillerin öldürülmesini en sert şekilde kınıyorum. Bu kesinlikle ağır bir eylem. Ciddi ve detaylı bir soruşturma istiyoruz. AB soruşturmaya dâhil olmalı ve gerçekleri açığa çıkarmalıdır.”

KATAR
Saldırıyı korsanlık olarak niteleyen Katar Emiri Şeyh Hamid bin Halife el Tani, adalet ve demokrasiden söz eden herkesi Gazze’deki ablukayı kaldırmak için harekete geçmeye çağırdı.

KÜBA

Dışişleri Bakanlığı: “İsrail hükümetinin yaptığı bu cani ve hukuk dışı saldırıyı ciddi bir şekilde kınıyoruz. Gazze’deki hukuk dışı, acımasız ve soykırım amaçlı abluka, acilen kaldırılmalıdır. Bu vesile ile Filistin halkına desteğimizi yineliyor, Doğu Kudüs’ün başkenti olduğu bağımsız Filistin devletinin kurulmasını destekliyoruz.”

LÜBNAN

Başbakan Saad Hariri: “İsrail saldırısı bölgedeki gerginliği tırmandırmıştır. Uluslararası toplum harekete geçmelidir.”

MALEZYA
Dışişleri Bakanı Datuk Seri Anifah Aman: “İsrail’in uluslararası sularda yaptığı saldırı uluslararası hukukun ciddi bir şekilde ihlalidir. BM Güvenlik Konseyi acilen toplanmalıdır.”

MISIR
Mısır’ın Gazze ile olan Refah Sınır Kapısı gerekli tıbbi ve insani yardım ile hasta ve yaralı geçişinin sağlanabilmesi için açıldı.

NİKARAGUA
Devlet Başkanlığı sözcüsü Rosario Murillo: “Nikaragua, İsrail hükümetiyle diplomatik ilişkilerini askıya almıştır. İsrail, insani hukuku ve uluslararası hukuku açık bir şekilde ihlal etmiştir.”

NORVEÇ
Norveç Dışişleri Bakanı Jonas Gahr Store, işgal rejiminin yaptığı saldırıyı şiddetle kınayarak Gazze kuşatmasının derhâl kaldırılmasını istedi.

PAKİSTAN
Pakistan Dışişleri Bakanı Şah Mahmud Kureyşi: “İnsani yardım konvoyuna yapılan saldırıyı şiddetle kınıyoruz. İsrail’in Gazze’ye yardım götüren gemilere saldırısı, uluslararası hukukun ihlalidir.”

RUSYA
Rusya Dışişleri Bakanlığı: “Yaşananların tüm detaylarıyla açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Hiçbir hukuki neden olmadan sivil insanlara karşı silah kullanılmasının ve açık denizlerdeki gemilere el konulmasının, uluslararası hukuk normlarının çok net bir ihlali olduğu son derece aşikârdır. Bu olayı aynı zamanda, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail ablukasının acil olarak kaldırılması, Gazze halkının insani ve sosyal durumunun iyileştirilmesi için gerçek adımların bir an önce atılması gerektiğinin ispatı olarak görmekteyiz.”

SUUDİ ARABİSTAN

İsrail’in katliam yaptığını belirten Suudi Arabistan, uluslararası topluluğu “İsrail’in saldırganlıkları karşısında sorumluluklarını yerine getirmeye” davet etti.

SURİYE
Suriye, İsrail’in yardım gemilerine yönelik saldırısının sonuçlarını tartışmak üzere Arap Birliği Konseyi’ni olağanüstü toplantıya çağıran resmî bir muhtıra hazırladı.

ŞİLİ

Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada, İsrail’in sivillere yönelik saldırısından üzüntü duyulduğu ve özellikle uluslararası sularda böyle bir güç kullanılmasının kınandığı kaydedildi.

VATİKAN
Gazze’ye insani yardım taşıyan gemilere İsrail tarafından yapılan saldırı sonrası yaşanan gerilimi kaygıyla izlediklerini kaydeden Vatikan basın sözcüsü Peder Federico Lombardi, “Bu son derece elim bir hadisedir. Özellikle de insanların öldürülmüş olması üzüntü vericidir.” dedi.

VENEZUELA
Devlet Başkanı Hugo Chavez: “İsrail; lanetli, terörist ve katil bir ülkedir. Çok Yaşa Filistin! Obama yönetimi terörü kınar, tabii ki İsrail ve ABD tarafından işlenmediği sürece.”

YENİ ZELANDA
Başbakan John Key: “Bu trajik ve kabul edilemez bir olaydır. Açıkçası çok endişeliyiz. İnsanların hayatını kaybetmesine neden olan şiddeti kınıyoruz.”

YUNANİSTAN
Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Dimitri Droutsas, Gazze’ye yardım götüren gemilere İsrail’in düzenlediği askerî operasyon için, “Bu derecede şiddet haklı gösterilemez, bunun hiçbir gerekçesi olamaz, kınıyoruz.” dedi. Yunanistan, İsrail’in Atina Büyükelçisi’ni Dışişleri Bakanlığı’na çağırdı ve tepkilerini iletti. Ayrıca, Yunanistan İsrail ile aralarındaki “Minoas 2010” kodlu hava tatbikatını da iptal etti.

BM Mavi Marmara Raporu sonuç bölümü

260.Filoya yapılan saldırı, İsrail hükümeti ile Filistin otoritesi ve Filistin halkı arasında devam eden sorunlar bağlamında değerlendirilmelidir. Yaşananlar, tarafların kendi yüklendikleri misyonu yerine getirirken pozisyonlarının doğruluğuna olan derin inançlarını ortaya çıkarmıştır. Mevcut koşullarda önemli bir değişiklik olmaması hâlinde benzer felaketlerin meydana gelmesi muhtemeldir. Güç ve iktidarın, adil ve eşit koşullar oluşturma bilincine sahip olması durumunda daha değerli olduğu unutulmamalıdır. Barış ve saygı, karşıt görüşteki birinden zorla alınmaya çalışılmamalı, kazanılmalıdır. Adil olmayan bir zaferin kalıcı bir barış getirdiği görülmemiştir.
261.Misyon, 31 Mayıs 2010 tarihinde Gazze’de bir insani krizin mevcut olduğuna dair kesin bir sonuca varmıştır. Kaynaklardan elde edilen kanıtların üstünlüğü, aksi bir görüşe varmaya izin vermeyecek derecede güçlüdür. Bu durumun inkârını, herhangi bir rasyonel temelde desteklemek mümkün değildir. Buradan çıkan sonuçlardan biri de, tek başına bu sebeple bile ablukanın yasa dışı ve hukuken kabul edilemez olduğudur. Ablukanın yasallığını ortaya koymak için aranan gerekçeler ne olursa olsun durum böyledir.

262.
 Bu sonuçtan birtakım neticelere varılmıştır. Temel olarak, İsrail Savunma Kuvvetleri’nin Mavi Marmara’ya açık denizde, ilgili şartlar altında ve gösterilen sebeplerle müdahalesi açıkça kanunsuzdur. Özelde bu eylem, en azından Birleşmiş Milletler Sözleşmesi Madde 51’deki şartlar çerçevesinde hiçbir şekilde savunulamaz.

263.
 İsrail, ablukayı güvenlik gerekçesiyle haklı göstermek istemektedir. Diğer tüm devletler gibi İsrail de barış ve güvenlik içinde yaşama hakkına sahiptir. Gazze’den İsrail topraklarına roket ve diğer mühimmatların atılması, uluslararası hukukun ve uluslararası insani hukukun ciddi anlamda ihlalini teşkil etmektedir. Ancak Gazze’deki sivil halkın topluca cezalandırılması şeklindeki bir misilleme, mevcut şartlarda veya başka herhangi bir koşulda meşru değildir.

264.
 İsrail askerlerinin ve diğer personelinin filo yolcularına karşı davranışı, sadece orantısız olmakla kalmayıp gereğinden oldukça fazla ve olağanüstü şiddet boyutunda olup, kabul edilemez bir vahşet düzeyinde ortaya konmuştur. Bu davranış, güvenlik gerekçesiyle veya başka bir gerekçeyle meşru görülemez veya görmezden gelinemez. Bu, insan hakları hukuku ile uluslararası insani hukukun ağır bir şekilde ihlalidir.

265.
 Misyon, kendisi için belirlenen çalışma süresi içerisinde tüm ihlallerin tatmin edici şekilde kapsamlı bir listesini derleyememekle beraber, pek çok ihlal ve saldırının işlendiği görüşündedir.
Dördüncü Cenevre Konvansiyonu’nun 147. maddesindeki şartlara göre, aşağıdaki suçların kovuşturulmasını destekleyecek açık kanıtlar bulunmaktadır:
• Kasıtlı adam öldürme
• İşkence veya insanlık dışı davranış
• İnsan bedenine ya da sağlığına yönelik kasıtlı eziyet ya da yaralama
Misyon, İsrail’in, uymakla yükümlü olduğu uluslararası insan hakları hukukunu, aşağıdaki maddeler de dâhil olmak üzere birçok kez ihlal ettiği kanaatindedir:
• Yaşam hakkı (madde 6, ICCPR / Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi)
• İşkence ve kötü, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ya da ceza (madde 7, ICCPR; CAT/İşkence ve Diğer Zalimane, Gayriinsani ve Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme)
• Kişinin özgürlük ve güvenlik hakkı ile keyfî tutuklama veya gözaltı dokunulmazlığı (madde 9, ICCPR)
• Gözaltına alınanların insanca ve insan onuruna saygılı bir şekilde muamele görme hakkı (madde 10, ICCPR)
• İfade özgürlüğü (madde 19, ICCPR)
Tüm mağdurlara en uygun tedavi hakkı sağlanmalıdır. Misyon’un, hiçbir şekilde, bu listenin kapsamlı bir liste olduğunu ifade ettiği anlaşılmamalıdır.

266.
 Misyon, İsrail mercilerinin kanunsuz olarak el konulan malları alıkoymasının devam eden bir suç olduğunu ve İsrail’in söz konusu malları derhâl iade etmeye çağrıldığını belirtmektedir.

267.
 Daha ciddi suçların gizlenen failleri, İsrail yetkililerinin yardımı olmaksızın teşhis edilememektedir. Bu kişiler, birisinin kendilerini teşhis etmek istediğini düşündükleri her seferde şiddetli tepki göstermişlerdir. Misyon, suçluları kovuşturmaya ve duruma açıklık getirmeye yönelik teşhis için İsrail hükümetinin iş birliği içerisinde olmasını samimi bir şekilde umut etmektedir.

268.
 Misyon, İsrail hükümetinin, askerî personelinin müdahil olduğu olayların soruşturulmasında iş birliği içerisinde olmayı ilk defa reddetmediğinin farkındadır. Bu olay üzerine Misyon, İsrail Daimi Temsilciliği’nin, takip etme talimatını aldığı görevin hiçbir surette kişisel konumları çerçevesinde Misyon üyelerine yönelik olmadığı şeklindeki teminatları kabul etmektedir. Ancak, İsrail ordusunun elindeyken meydana gelen yaşam kaybı gibi vakaları da içeren olayların soruşturulduğu başka bir durumda, İsrail hükümetinin, kendisi tarafından atanmamış veya büyük oranda temsil olunmadığı bir soruşturma heyeti ile iş birliği yapmayı reddetmesi üzücüdür.

269.
 Misyon, İsrail’in Daimi Temsilciliğine yönelik bilgi taleplerinin kabul edilmemesinden dolayı müteessirdir. İlk başta sunulan sebep, İsrail hükümetinin filo olayını araştırmak üzere kendi seçtiği kişilerden müteşekkil bağımsız kurulunu oluşturduğu şeklindedir. Bu sebeple ve aynı zamanda Genel Sekreter’in de benzer yetkilere sahip başka bir seçilmiş kurulun oluşturulduğunu açıklaması nedeniyle, Misyon’a, “buna yönelik ek bir İnsan Hakları Konseyi girişiminin hem gereksiz hem de verimsiz olduğu” söylenmiştir.

270.
 Misyon, bu iddiaya katılmamaktadır. Bu sebeple İsrail Daimi Temsilcisi’ne, Misyon’un raporunu, başka soruşturma kurullarının da görevlerini yerine getirmelerine fırsat verecek şekilde sunmasını ertelemesine dair talebini Misyon’a değil Konsey’e yöneltmesini önermiştir. Misyon, bugüne kadar Konsey’den bu konuda herhangi bir talimat almamış olup, Konsey’den gelebilecek olan bu yöndeki bir direktife olumlu yanıt vermek durumunda olduğunu dikkate almaktadır.

271. 
Türkel Komitesi ile Genel Sekreter kurulunun oturumlarını tamamlaması ışığı altında, Misyon, bu oluşumların görevlerini “dış olaylardan etkilenmeksizin” tamamlamalarına izin vermeyeceği şeklinde yorumlanabilecek herhangi bir beyandan kaçınacaktır. Misyon, bir inceleme sürecinde, şu andakine benzer koşullarda, inceleme konusunun kendi kendisini de incelemesi veya süreçte merkezî bir rol oynaması durumunda kamu güveninin yükselmediğini gözlemek suretiyle kendini sınırlandırmaktadır.

272.
 Bu raporun diğer kısımlarında, Misyon, kendisi için verilecek kararın beyan edilmesi durumunda görevini yeniden yorumlaması gerektiği gerçeğine atıfta bulunmuştur. Bu tarz meselelerin ortaya konuşunda, herhangi bir ön yargının mevcut olduğuna dair bir izlenimin verilmemesi önemlidir. Misyon, görevini, meseleyi herhangi bir peşin hüküm veya ön yargı olmaksızın ele alması gerektiği şeklinde tanımladığını belirtmek için özel dikkat göstermiştir. Tüm ilgililere, bu yaklaşıma özenle bağlı kaldığını temin etmek arzusundadır.

273.
 Filoyu oluşturan gemilerde yer alan yolculardan Misyon üyeleriyle görüşenler, üyeler üzerinde, kendilerini samimi olarak yardımseverlik ruhuna adamış ve Gazze sakinlerinin refahı için derin ve içten bir ilgiyle dolu kimseler olduklarına dair bir izlenim bırakmışlardır. Misyon, bölgede barış ve uyumun var olabilmesi için ihtilafların uzun değil kısa vadede çözümlenmesine dair sadece umudunu ifade edebilir.

274.
 Dokuz insan hayatını kaybederken pek çok kişi de ciddi şekilde yaralanmıştır. Misyon, sadece gemideki yolcular için değil, aynı zamanda yara alan askerler için de çok travmatik bir deneyim olan bu olayın derin psikolojik izler bıraktığını gözlemlemiştir. Misyon üyeleri, tüm ilgililerin ve özellikle de yaşamını yitiren kişilerin ailelerinin acılarını paylaşmaktadır.

275.
 Misyon, Gazze’de elim bir durumun mevcut olduğu yönündeki tespitinde yalnız değildir. Bu, “sürdürülemez” olarak nitelenmiştir. 21. yüzyılda asla hoş görülemez ve kabul edilemez bir durumdur. Herhangi biri tarafından oradaki insanların durumunun tatmin edici ve kabul edilebilir en temel standartlarda olduğu yönünde bir tanımlanma yapılması şaşkınlık vericidir. Taraflar ve uluslararası toplum, her ikisi de “gök kubbe altındaki kendi yerleri”ni eşit derecede hak eden hem İsrail hem de Filistin halkının tüm meşru güvenlik endişelerine acilen cevap veren bir çözüm bulmaları yönünde teşvik edilmiştir. Güvenlik hakkı ile insanca yaşama hakkının rekabet ettiği bu durumun açık ikiliği, ancak eski düşmanlıkların yerini adil ve eşit şartlarda yer alma bilincinin alması durumunda çözüme ulaştırılabilir. Taraflardan birinin, derinlere kök salmış acılarını bir yana bırakarak bu şekilde devam etme gücünü bulması zorunludur.

276.
 Misyon, uluslararası toplumun her ne sebeple olursa olsun pozitif adım atmakta isteksiz olduğu uzun süreli insani kriz durumlarına müdahale etme arzusundaki insani kuruluşların konumunu da göz önünde bulundurmuştur. Bu kuruluşlar çoğunlukla “bir şeylere burunlarını sokmakla” ve en kötüsü de “terörist” veya “düşman ajanı” olmakla suçlanmaktadırlar.

277.
 Krizleri hafifletmek için yapılan faaliyetler ile krizleri oluşturan sebeplere yönelik atılan adımlar arasında bir ayrım yapılmıştır. İkinci fiil, siyasi fiil olarak sınıflandırılmış olup bu sebeple insani olarak nitelendirilmek istenen gruplar için uygunsuzdur. Bu açıklama; bazı yolcuların sadece Gazze halkına malzeme teslim etmekle alakadar olmalarına karşın, bir kısmının abluka ile ilgili farkındalığı arttırmayı, bu sayede krizin tek çözüm yolu olarak ablukanın kalkmasını amaçlamaları sebebiyle yapılmıştır. İnsani krizler meydana geldiğinde üzerinde anlaşmaya varılmış bir müdahale şekli ve yargı alanı olabilmesi için, yardımseverliği insani eylemden ayrı olarak açıkça tanımlamak üzere bir inceleme yapılmalıdır.

278.
 Misyon, İsrail askerî kuvvetlerinin hukuksuz eylemleri sonucunda zarara uğrayanların zararının yeterli bir şekilde ve ivedilikle tazmin edilmesi önüne hiçbir engel konulmamasını içtenlikle ümit etmektedir. İsrail hükümetinin derhâl adım atması umulmaktadır. Bu adım, ülkenin uluslararası meselelerdeki kişisel dokunulmazlığına ve uyuşmazlığına dair üzücü şöhretini tersine çevirecek uzun yolun da başlangıcı olacaktır. Bu durum ayrıca, onların sorunlarına gerçekten sempati duyanların da, damgalanmaksızın kendilerini desteklemelerine yardımcı olacaktır.

Mavi Marmara Davası

Mavi Marmara hakkında dünya üzerinde yürütülen hukuki mücadelenin güncel durumlarının özetidir.

Uluslararası Ceza Mahkemesi'ndeki durum

Başvuru Tarihi: 14 Mayıs 2013

Başvurucu Devletler: Komorlar Devleti, Yunanistan, Kamboçya

Suç: Savaş Suçu

Sanıklar:

  1. Shimon Peres, İsrail Başkanı

  2. Benjamin Netenyahu, İsrail Başbakanı

  3. Ehud Barak, İsrail Dönem Savunma Bakanı

  4. Avigdor Lieberman , İsrail Dönem Dışişleri Bakanı

  5. Gabi Ashkenazi, İsrail Dönem Genelkurmay Başkanı

  6. Eliezer Alfred Marom, İsrail Dönem Deniz Kuvvetleri Komutanı

  7. Amos Yadlin, İsrail dönem İstihbarat Başkanı

  8. Tal Russo, İsrail Mavi Marmara Saldırısı Komuta Merkez Kumandanı

  9. Diğer emir veren ve uygulayan tüm siyasi, sivil ve askeri sorumlular.

İsrailli yönetici ve askerlerinin faili oldukları Mavi Marmara’da işledikleri suçlar için 14.05.2013 tarihinde Roma Sözleşmesine taraf olan ve Mavi Marmara gemisinin bayrak devleti olan Komor Devleti adına, Hollanda-Lahey’ de bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)’ ne başvurulmuştu. Dosyaya Roma Statüsüne taraf olan Kamboçya ve Yunanistan’da taraf olarak eklenmişti.

UCM Savcılığı, İsrail’in savaş suçu işlediğini, İsrail’ in Gazze üzerindeki etkin kontrolü devam ettiği için İsrail Gazze’ de işgalci statüsünde olduğunu, Gazze Özgürlük Filosunda yer alan tüm katılımcılar, uluslararası hukukta korunan siviller statüsünde olup İsrail askerleri, yolcuların sivil olduğunu bildiği halde, saldırıyı gerçekleştirdiğini kararlaştırmıştı. UCM Savcılığı bu tespitleri sıralarken İsrail’ in meşru müdafaa tezlerini tartışmaya değer bulmadığına değinmiş ve “hayatını kaybedenlerin otopsi raporları değerlendirildiğinde; baştan, ayaklardan, boyundan defalarca vurulduklarını ve en az 5 kişinin bitişik atış mesafesinden vurularak öldürüldüğünü” belirtmişti.

Savcılık aynı zamanda bu suçlarda mağdur olan ve ölen sayısının UCM’ nin yargı yetkisine girecek oranda yoğun olmadığı (“GRAVITY” ilkesi) gerekçesiyle soruşturma yetkisinin bulunmadığına karar vermişti.

İsrail, bu yargılamalardan muaf kalmak ve ceza alma riskini bertaraf edip hesap sorulamaz ve hukuk tanımaz politikalarını devam ettirebilmek için her türlü yoğun çaba içerisine girmiştir.

UCM Savcılığının kararında “İsrail’in Mavi Marmara saldırısında ‘SAVAŞ SUÇU’ işlediği” tespit edildiği halde “suçun ağırlık derecesi” gerekçe gösterilerek soruşturmanın nihayete erdirilmesine karşı Komor Devleti Avukatları ve Mavi Marmara Mağdur Avukatları 29.01.2015 tarihinde “Savaş Suçu İşleyen İsrail’in Cezalandırılması” için itiraz dilekçesi vermişti. Ön inceleme mahkemesinde görülen bu itirazda Mahkeme Mavi Marmara avukatlarını haklı bulmuştu. Bunun üzerine UCM Savcılığı usulde yeri olmadığı  halde UCM Temyiz Mahkemesine başvurarak İsrailli suçluların yargılanması için bir yol arayışına gitmişti. Temyiz Mahkemesi Savcının bu başvurusunu da 06.11.2015 tarihi itibariyle reddedince İsrailli yönetici ve askerlerin sanık sandalyesine oturmaları için süreç nerdeyse tamamlanmak üzere. Savcının yeni kararı bekleniyor.

İspanya'daki durum

31 Mayıs 2010 tarihinde İsrail tarafından Gazze Özgürlük filosuna yapılan saldırıda Mavi Marmara’da bulunan İspanya vatandaşları suç duyurusunda bulunmuş soruşturma başlatılmıştı. Süreç İsrail’in de baskısı ile zorluklarla yürütülmüş ve dosya en son İspanya Yüksek Mahkemesine götürülmüştü.

Burada görülen davanın sonucunda Mahkeme, İsrail Başbakanı Netenyahu, Dönemin Savunma Bakanı Ehud Barak, dönemin dışişleri bakanı Avigdor Lieberman, Dönemin Başbakan Yardımcısı Moshe Ya’alon, dönemin deniz kuvvetleri komutanı Eliezer Marom, dönemin devlet bakanı Benny Begin ve  başbakan yardımcısı Eli Yishai olmak üzere toplam 7 kişi hakkında tutuklama kararı verdi.

İspanya Yüksek Mahkemesi sanık Netenyahu ve diğer sanıklar hakkında verilen tutuklama kararının üzerine bu sanıkların kendilerinin Mahkemeye gelmeleri ve Mahkeme önünde ve işledikleri suçlardan dolayı ifade vermelerini talep etti.

Sanıklar İnsanlığa Karşı İşlenmiş suçlardan dolayı yargılanıyor. İspanya Yüksek Mahkemesinin Hâkimi De La Mata, Mavi Marmara’nın davasını açıp sanıkların bilgilerini İspanya Polisine gönderme kararı aldı.

Sanıkların  listesi İspanya Ulusal Emniyetine gönderilerek yakalanma süreçleri de başlatılmış oldu.

Bilindiği üzere İsrail bu davayı engellemek için çok çeşitli çabalar sarf etmişti. İspanya’da Siyasi baskılarla Evrensel yargı  yetkisi ile ilgili mevzuat değişikliği yapılmıştı.  Hatta Hazıran 2015’te, Hâkim Ruz evrensel yargı etkisini İspanya’da iptal olduğu için ve siyasi durumlardan dolayı olumsuz bir karar almıştı.

Ancak bu karar rağmen Mavi Marmara mağdurları ve avukatları adalet arayışlarını sürdürmüştü ve bu karara rağmen, İspanya Yüksek Mahkemesi Hakimi De La Mata Mavi Marmara dosyasını tekrar açtı ve çok cesur bir karar aldı.

ABD’deki durum

Ehud Barak Davası

31 Mayıs 2010 tarihinde Mavi Marmara gemisine ve Filo’nun diğer gemilerine yapılan saldırı nedeniyle, saldırıda şehit olanlardan ABD Vatandaşı Şehit Furkan Doğan’ın ailesi ABD’de dava açtı. İsrail Eski Başbakanı Ehud Barak bir konferans için ABD’de bulunuyordu. Ehud Barak Gazze ablukasının kararını veren ve bu uygulamayı başlatan İsrail Eski Başbakanıdır. Mavi Marmara saldırısının da sorumluları arasında yer alıyor. Mavi Marmara Avukatları ABD’de bulunan Ehud Barak’a Mossad ajanlarının engelleme girişimlerine rağmen ulaşmayı başardı ve önceden hazırladıkları dava dosyasını Mavi Marmara Ehud Barak’a tebliğ etmeyi başardı. Bu tebligatın şokunu yaşayan Ehud Barak Furkan Doğan davasından dolayı ABD’de jüri önünde yargılamayla yüz yüze geldi.

Şehit Furkan Doğan’ın ailesi adına açılan dava Kaliforniya Merkez Federal Mahkemesi’nde görülmeye başladı. California Merkez Federal Mahkemesi’nde açılan davada, Ehud Barak hukuksuzca sivillere uluslararası sularda saldırarak ABD vatandaşı Furkan Doğan’a kasden öldürmekten ve aynı zamanda, Uluslararası Terörizm suçu, işkence, kötü muamele, zalimane muamele, haksız gözaltı gibi suçlardan dolayı yargılanacak ve bütün bu suçları planlayan ve emreden olarak mahkemeye çıkması gerekiyordu.

Dava bugüne kadar İsrailli üst düzeylere açılmış ABD’deki ilk dava olup, ilk defa İsrailli bir başbakan Uluslararası Terörizm suçu ile mahkemeye çekilecekti.

Şehit Cevdet Kılıçlar ve Şehit Necdet Yıldırım’ın eşlerinin başvurusu ile açılan Fransa’da açtıkları soruşturmada Ehud Barak tutuklanmaktan 2010 yılında katılacağı silah fuarına son anda uçaktan inerek kurtulmuştu.

California Merkez Federal Mahkemesi’nde açılan davaya İsrail Devleti müdahil oldu. ABD Dış işleri Bakanlığının da Ehud Barak’ın dokunulmazlığı olduğuna dair Mahkeme kanalıyla Ahmet Doğan’ın avukatlarına beyanları oldu.   22 Temmuz 2016’da görülen ilk usul duruşmasında İsrail tarafının avukatları Türkiye İsrail arasında anlaşmanın gerçekleştiği gerekçesi ile diğer iddiaları ve Mavi Marmara tarafının beyanları tartışıldı. Mahkeme davanın görülemeyeceğine dair kararını açıkladı. Bunun üzerine Şehit Furkan Doğan’ın ailesinin avukatlarının itirazı gerçekleşti ve itiraz süreci henüz karara bağlanmadı.

Washingthon DC

İsrail’in 2010 yılında Gazze Özgürlük Filosu’na yönelik gerçekleştirdiği insan hakları ihlalleriyle yargılanmasının sağlanacağı ezber bozan bir dava açıldı. İsrail Savunma Güçleri’nin (IDF) Amerikan bayraklı gemiye yönelik gerçekleştirdiği kanunsuz saldırıdan dolayı tazminat talep eden üç Amerikan vatandaşı İsrail Devleti’ne karşı Mavi Marmara Avukatları eliyle 11.Ocak 2016’da Washington, D.C.’de bir dava açtı. Bu dava ABD’de diğer bazı Mavi Marmara davaları gibi ilk olma özelliğini taşıyor.

Amerikan Yerel Mahkemesi Kolombiya eyaletinde, 31 Mayıs 2010 tarihinde uluslararası sularda seyir halinde bulunan Amerikan gemisi Challenger I’da bulunan mağdurların zararlarının karşılanması için İsrail Devletine tazminat davası açıldı. Challenger I gemisi, İsrail Hükümeti tarafından söz konusu tarihte ve hala devam eden abluka altında olan Gazze’ye insani yardım ve tıbbi malzeme götürmek isteyen filonun bir parçası olarak seyrediyordu.

Üçü Amerikan vatandaşı olan dört davacı saldırının sebep olduğu her türlü stres, zarar ve kayıplar için tazminat talep etmektedir. İsrail saldırıdan bu yana geçen zamanda hiçbir sorumluluk ve yükümlülüğü kabul etmemiş ve mağdurlara herhangi bir tazminat ödememiştir. Amerikan gemisi İsrail tarafından iade edilmemiş olup ve hala İsrail’de alıkonmaktadır.

Mavi Marmara davalarının ABD ekibindeki hukukçulardan David Schermerhorn “Temel haklara saygı duyulmalı ve bu haklar Amerikan Mahkemelerince muhafaza edilmelidir. İsrail yetkilileri arasındaki söz konusu saldırıların sorumlularının  zarar verenci eylemlerinden dolayı yargılanmasını istiyoruz. Silahsız sivillere karşı uyguladıkları gereksiz şiddet ve insani yardım malzemelerinin beraberinde kişisel eşyalarımızı çalmaları yanlarına kar kalmamalıdır” ifadelerinde bulundu.

Söz konusu dava, Birleşik Devletlerde meydana gelen ciddi suçlardan dolayı, ki mezkur olayda Amerikan Bayraklı gemi Amerika Birleşik Devletleri kanunlarının alanına girmektedir, yabancı bir devlete dava açmaya yönelik Yabancı Devletlerin Dokunulmazlık Yasası (FSIA)’ndaki özel duruma dayanması  açısından ezber bozan bir davadır.

Davacıların danışman avukatı, Steven Schneebaum “Yabancı devletlerin Birleşik Devletlerdeki davalarda dokunulmazlığı vardır. Fakat bu dokunulmazlık bazı durumlarda terk edilir. Yabancı devletlerin unsurlarının Birleşik Devletler içerisinde fiziksel yaralanmaya yol açan kanunlara aykırı davranışları ve dünyanın herhangi bir yerinde ABD vatandaşlarına karşı yapılan zarar verici eylemler söz konusu olduğunda, bu devletlere dokunulmazlık verilmez. Bu iki istisnanın da bu durumda bu davanın gerçekliklerine uygulanabilir olduğunu söylüyoruz. “ dedi.

Profesör Ralph Steinhardt (George Washington Üniversitesi’nde uluslar arası hukuk uzmanı ve davacıların hukukçu takımı üyesi)’a göre “Challenger I’a yapılan saldırı uluslar arası hukukun açık bir ihlalidir, bu ayrıca savaş hukukunu, insan haklarını ve deniz hukukunu da içerir. Burada ABD Kongresi’nin verdiği yetkiye dayanarak bu yargılama Amerika Birleşik Devletler mahkemelerinin mesuliyetidir. Eğer durum tam tersine olsaydı, Amerika açık sularda İsrail gemisine saldırsaydı ve İsrail vatandaşlarına kötü davransaydı, İsrail yabancı devletler dokunulmazlık hukuku Amerika’ya dava açması için İsrail mahkemeleri devreye girerdi.”

Bu dava ve dünyanın çeşitli yerlerindeki ulusla ve uluslararası davalarda mağdurları temsil eden hukukçular Sir Geoffrey Nice ve Rodney Dixon “Bu uluslar arası hukuk kurallarının ciddi bir şekilde sınanmasıdır, vatandaşların barışçıl bir şekilde protesto etme hakkı güçlü bir şekilde korunmalıdır. Hiçbir devlet cezasız kalmanın zevkini çıkarmamalıdır. Biz ayrıca  Mavi Marmara’ya saldırıda hunharca katledilen Amerika vatandaşı Furkan Doğan için de California’da bir dava açtık. “ şeklinde konuştu.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Tarafından Eylül 2010 tarihinde saldırı için verilen raporda, “Challenger I’ ı engellemek için İsrail askerleri tarafından kullanılan güç …..  lüzumsuzdu, orantısızdı, aşırı ve uygunsuzdu, fiziksel bütünlük haklarını ihlal edecek miktarda idi…”şeklinde belirtilmiştir. Ayrıca, Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı saldırı ile ilgili yapmış olduğu ön incelemesinde verdiği kararda Filoya karşı yapılan saldırı ve süregelen olayların ‘savaş suçu’ olduğuna karar vermişti.

Dört davacının üçü Amerikan vatandaşı diğeri ise Belçika vatandaşıdır. Davacıların hepsi Gazze’dekilerin durumuna dikkat çekmek için çalışan iyiliksever yardım gönüllüsü ve aktivistlerdir. Her biri saldırının sebep olduğu fiziksel ve duygusal zarar ve stresin mağduru olmuşlardır. Amerikan vatandaşı olan David Schermerhorn yanı başında atılan bir ses bombası ile yaralanmış, bir gözünde kalıcı kısmi görme kaybına sebep olunmuştur. Davacılardan Huwaida Arraf, Amerika ve İsrail vatandaşıdır. Araf aynı zamanda Amerikalı bir avukat ve insan hakları aktivistidir. Araf, saldırı  sırasında başını güverteye çarpmıştır. Kendisini kelepçelemesi ve başına bir şey geçirmeden önce İsrail askerlerinin fiziksel saldırısına uğramıştır. Belçika vatandaşı olan Margriet Deknopper plastik bir mermi ile vurulmuştur ve bu mermi ile burnu kırılmıştır. Amerikan ordusunun emektarı ve eski bir Amerikan diplomatı olan Mary Ann Wright onu ve diğerlerini gemi güvertesinde alıkoydukları zaman İsrail askerleri tarafından saldırıya uğramıştır.

Filodaki bütün gemilerin mağdurlarının avukatlığı için çalışan Stoke&White LLP (Londra) avukatlık bürosundan Hakan Camuz “Davacılar, bütün filodakiler gibi, Gazze’deki sivil insanların, halkın  yaşadığı abluka zalimliğine ve vahim insani sonuçlarına dünyanın dikkatini çekmek için doğru olanı yapıyorlardı. Gazze sakinlerine gıda, tıbbi malzeme, yaşamlarını devam ettirmek için gerekli ihtiyaçları götürmek istiyorlardı. Fakat hukuksuz canice bir saldırı, şiddet ve kaba güç ile durduruldular. Söz konusu dava bu yaşananların telafi edilmesi için hukuk mücadelesi yürüteceğiz. Bu dava sadece tazminat kısmı ile ilgili olup, bu yönden telafi ancak İsrail’in uluslararası sulardaki  saldırısının sonucunda oluşan maddi manevi kayıp ve zarara maruz kalan kişilerin tüm zararlarının  tazmini ile mümkün olacaktır.” vurgusunda bulundu.

Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeki durum

Mavi Marmara gemisinde bulunan Güney Afrika vatandaşı Cape Town’lu gazeteci Gadija Davids’in avukatları, Güney Afrika’nın Öncelikli Suçlar Dava Birimi (PCLU)’nin, Güney Afrika Başsavcılığı Ulusal Başkanlığı’nın ve Güney Afrika Polis Teşkilatı (SAPS)’nın UCM’ye olayın önemini anlatmalarının yanı sıra resmî olarak da olayı inceleme ve soruşturma kararı almış olduklarını açıklamıştır.

Son alınan kararla İsrailli sanıklar hakkında sınırlara isimleri bildirilmiş ve Güney Afrika’ya girdikleri takdirde yakalanmaları talep edilmiştir.

İngiltere'de yürütülen hukuki süreç

Mavi Marmara’nın İngiltere vatandaşı olan yolcuları adına avukatlarının Başsavcılık Makamı ile yaptıkları yazışma ve Londra Emniyet Müdürlüğü’ne  yapmış olduğu şikayet üzerine İngiltere’de yasal süreç başlamıştı.

İngiliz yargı mercilerinin saldırı ve suçların mahiyetinin savaş suçu niteliğinde olması sebebiyle  SO15- War Crimes Özel Operasyonlar Bölümünün Savaş Suçları Biriminde incelemesini sürdürüyor. İngiliz insani yardım gönüllülerinin avukatları İsrailli askerlerinin İngiltere’de yargılanmaları isteğiyle yasal sürecin devam edeceğini belirtiyorlar.

İngiltere’de hukuki süreç şimdilik İsrail Genelkurmay Dönem Başkanı Korgeneral Gabriel Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Eliezer Marom, Hava Kuvvetleri İstihbarat Sorumlusu Tuğgeneral Avishai Levi, İsrail İstihbarat Başkanı Tümgeneral Amos Yadlin ve Filo’ya yapılan operasyonun komutanlarından Tal Russo olmak üzere 5 komutan hakkında devam ediyor.

Ancak Mavi Marmara mağdurları İngiltere’den gidip İsrail’de askerlik yapan İsraillilerin de tespit edilerek davada yargılanmasını talep ediyorlar.  Sanık komutanlar iki kez tutuklanma korkusuyla İngiltereye girer girmez tekrar çıkarak kaçmak zorunda kaldılar.

Türkiye'deki durum

MAVİ MARMARA CEZA DAVASI

DAVANIN GÖRÜLDÜĞÜ MAHKEME: Türkiye İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2012/264 Esas

DAVACI: Kamu adına

SANIKLAR:

1- İsrail Genelkurmay Dönem Başkanı Korgeneral Gavriel Ashkenazi

2- Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Eliezer Marom

3- Hava Kuvvetleri İstihbarat Sorumlusu Tuğgeneral Avishai Levi

4- İsrail İstihbarat Başkanı Tümgeneral Amos Yadlin

MÜŞTEKİ/MAĞDUR: Şehit yakınları, gemilerde bulunan 37 farklı ülkeden mağdurlar, suçtan zarar gören diğer kişiler

SUÇLAR: Kasten adam öldürme, kasten adam öldürmeye teşebbüs, nitelikli kasten yaralama, kasten yaralama, nitelikli yağma, deniz ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma, nitelikli mala zarar verme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, eziyet suçlarını azmettirme

31.05.2010 günü İsrail silahlı güçleri tarafından yapılan saldırıda işlenen suçların soruşturulması ve faillerin cezalandırılması taleplerini içeren suç duyuruları olayın hemen akabinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve farklı şehirlerde ikamet eden mağdur yakınları tarafından o şehirlerdeki savcılıklara ulaştırılmıştı. Başsavcılık makamınca soruşturulması yürütülen dosyanın hazırlıkları, Filo yolcularını İsrail’den getiren uçakların İstanbul Atatürk Hava Limanı’na inmesinin ardından, mağdurların tamamının Adli Tıp Kurumu’na intikal ettirilmesiyle sürdürülmüştü. Adli Tıp Kurumu tarafından mağdurların ilk fiziksel muayeneleri gerçekleştirilmişti. Ağır yaralı ve yaralı olarak getirilen Filo katılımcıları, hastanelere sevk edilerek tedavi altına alınmıştı. Şehitler ise Adli Tıp morguna alınarak teşhis ve otopsi işlemleri gerçekleştirilmişti. Mağdurların tamamına yakınının ifadelerine başvurulmuştu. Şehit olan, yaralanan ve gemilerde bulunan mağdurların “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için Hazırlanmış İstanbul Protokolü” çerçevesinde Adli Tıp raporları alınmıştı. Mavi Marmara, Defne Y ve Gazze I gemileri Türkiye’ye getirildiğinde savcılık nezdinde ilk olarak savcı ve olay yeri inceleme ekipleri gemiye binmiş ve gemide detaylı bir inceleme gerçekleştirmişti. İsrail yetkililerinin tüm delil karartma işlemlerine rağmen gemilerde yapılan incelemelerde birçok yeni delile ulaşılmış ve hazırlanan rapor soruşturma dosyasına dâhil edilmişti. İsrail’in saldırıdan hemen sonra zorla el koyduğu video ve fotoğraflar dışında gizlice kurtarılabilen veya canlı yayın ile yayına verilebilmiş olan tüm video ve fotoğraflar da soruşturma dosyasına dâhil edilmişti. Ayrıca Gazze Özgürlük Filosu’nun karar aşamasından hazırlığına ve yolculuğun başlamasına kadar tüm süreci içeren bilgi ve belgeler, İHH İnsani Yardım Vakfı dâhil Filo organizatörü kuruluşlar tarafından savcılığa ulaştırılmıştı. Savcılıkça elde edilen diğer tüm bilgi ve belgeler de soruşturmaya dâhil edildikten sonra şüpheliler hakkında araştırmaya gidilmişti.

Bu süreçlerin ardından 29 Mayıs 2012 tarihinde iddianame hazırlanmış ve Mavi Marmara saldırısının faillerinin kasten adam öldürme, kasten adam öldürmeye teşebbüs, nitelikli kasten yaralama, kasten yaralama, nitelikli yağma, deniz, demir yolu veya hava yolu ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma, nitelikli mala zarar verme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve eziyet suçlarını azmettirme suçlarından dolayı her bir mağdur için ayrı ayrı, toplamda binlerce yıla tekabül eden mahkûmiyet kararıyla cezalandırılmaları talep edilmişti.

Başlangıç için maruf kimseler olmaları ve operasyonu bizzat yönettiklerine dair kuvvetli deliller bulunması, İsrail medyasına verdikleri beyanatlar, İsrail’in oluşturduğu Turkell Komisyonuna verdikleri ifadelerdeki ikrarlar nedeniyle İsrail ordusunun dört üst düzey komutanı hakkında, İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde (Dosya No: 2012/264 E.) “saldırı emrini vererek bu suçları azmettirdikleri” gerekçesiyle dava açılmıştı. Davada, İsrail Genelkurmay Başkanı Gavriel Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Marom, Hava Kuvvetleri İstihbarat Sorumlusu Avishai Levi ve İsrail İstihbarat Başkanı Amos Yadlin firari sanık olarak yargılanmaya başlanmıştı.

İsrail askerî birlikleri, Mavi Marmara’ya ve Gazze Özgürlük Filosu’nun diğer gemilerine İsrail kıyılarından yaklaşık 72 mil açıkta, uluslararası sularda müdahale etmişti. BM Anlaşması’nın 51. Maddesi’ne göre, bir devletin meşru müdafaa hakkını kullanabilmesi için, silahlı saldırıya uğraması veya bu yönde açık, yakın bir tehdide maruz kaldığını ortaya koyması zorunluluğu vardır. Uluslararası Adalet Divanı, kararlarında, böyle bir saldırının silahlı olması şartını, özellikle aramıştı. Meşru müdafaa hakkının temel kuralı olan orantılılık ilkesinin söz konusu olayda hiçe sayılmış olması -gemide bulunan müşteki mağdurlarda herhangi bir silah bulunmadığı uluslararası raporlarda kesin olarak belirtilmişti- saldırıda önleyici meşru müdafaa hakkının hukuki gerekçelerinin hiçbirinin bulunmadığını açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Gemide öldürülen dokuz insani yardım gönüllüsünün vücutlarından toplam 39 adet kurşun çıkarılmıştı. İki insani yardım gönüllüsü henüz askerler gemiye inmeden helikopterden açılan ateş sonucu hayatını kaybetmişti. ABD vatandaşı olan 19 yaşındaki Furkan Doğan, ilk olarak üst güvertenin ortasında, elindeki küçük video kamera ile çekim yaparken gerçek kurşunla vurulmuştu. Furkan Doğan yüzünden, kafasından, sırtından, sol bacağından ve ayağından olmak üzere toplam beş kurşun yarası almıştı. Furkan Doğan, yüzüne sıkılan ve tam sağ burnundan giren kurşun hariç bütün yaralarını vücudunun arka kısmından almıştı. Adli Tıp Raporu’na göre, yüzündeki yaranın etrafındaki izler çok yakın mesafeden kafasına ateş edildiğini göstermekteydi. Ayrıca kurşunun alt taraftan yukarıya doğru hareket ettiğinin anlaşılması ve kurşunun çıktığı yer, Furkan Doğan’ın yerde sırt üstü yatarken de vurulduğunu ortaya koymaktaydı. Yerde yaralı vaziyette, savunmasız şekilde yardım bekleyen Furkan Doğan, yakın mesafeden kafasına sıkılan kurşunla bilinçli bir şekilde hunharca öldürülmüştü. İbrahim Bilgen’in ilk önce helikopterden açılan ateş sonucu vurularak yaralandığı, daha sonra yaralı şekilde yerde yatarken yanına gelen askerin bitişik nizamdan kafasına yaptığı atışla hayatını kaybettiği otopsi raporlarından anlaşılmaktaydı. Üst güvertedeki İsrail askerlerini fotoğraflamaya çalışan medya görevlisi Cevdet Kılıçlar, patoloji raporlarına göre, alnından, iki kaşının arasından tek bir kurşunla vurularak öldürülmüştü. Bu ölümlere ilişkin tüm rapor ve kanıtlar, İsrail askerlerinin meşru müdafaa tezlerini çürütmekte ve işlenen hukuksuzluğu açıkça gözler önüne sermekteydi.

Mavi Marmara davasının ilk duruşması 6,7 ve 9 Kasım 2012 tarihinde görülmüş sonra devam eden duruşmalarla yargılamaya devam edilmişti. Duruşmalarda ABD, Bahreyn, Belçika, Cezayir, Endonezya, Güney Afrika, Hollanda, İngiltere, İspanya, İsveç, İtalya, Kanada, Katar, Kuveyt, Lübnan, Makedonya, Pakistan, Türkiye, Ürdün, Yemen, Suriye ve Yunanistan vatandaşı toplam 50 yabancı ve 195 Türkiyeli mağdurun ifadeleri dinlenmişti.

Yabancı katılımcıların her biri, ifadeleri ile bu davanın sonuçları itibari ile Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını aşacağını ve TCK’da yer alan “evrensel yargı ilkesinin” gereği olduğunu son derece açık bir şekilde ortaya koymuştu. Duruşmalarda ayrıca saldırının mağduru olan ve aralarında şehit yakınlarının da yer aldığı 84 Türk vatandaşının ifadeleri dinlenmişti. Duruşmalarda ifade veren her mağdur dinlendiğinde bu kişilerin maruz kaldığı şiddetin boyutları ve etkisinin sürekliliği daha açık bir şekilde anlaşılmıştı. Tanıklıklar sırasında salonda bulunan Filo katılımcıları ve izleyiciler o günlerde yaşadıkları korku, kaygı ve endişeyi bir kez daha hatırlamıştı. Saldırının üzerinden üç yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen her duruşmada tanıkların anlatımı ile olay daha yeni yaşanmış izlenimini bırakmaktaydı.

 Ancak şüphesiz en büyük kaybı saldırıda şehit olan dokuz insani yardım gönüllüsünün yakınları yaşamıştı. İsrail askerleri saldırıda kiminin eşini, kiminin evladını, kiminin de kardeşini öldürmüştü. Dolayısıyla onların ifadeleri bu dava için büyük önem arz etmekteydi. Davacılardan şehit Necdet Yıldırım’ın eşi Refika Yıldırım; “O benim ve küçük kızımızın tek sığınağıydı. Kızım babasına olan sevgisini mezarından aldığı taşlara gösteriyor. İsrail bizden o kadar değerli bir şey aldı ki, idamlarını istiyorum.” diye haykırdığında âdeta bütün Gazze yetimleri için de haykırmış, Refika Yıldırım’ın bu sözleri salondaki herkesi gözyaşlarına boğmuştu. Ahmet Doğan oğlu Furkan Doğan’ı anlattığında, Çiğdem Topçuoğlu eşi Çetin Topçuoğlu’nun kollarında can verdiğini söylediğinde, Derya Kılıçlar eşi Cevdet Kılıçlar’ın yolculuğa çıkmadan önce ajandasına yazdığı şiiri okuduğunda, Fahri Yaldız’ın annesi sekiz yaşındayken yetim kalan oğlu Fahri Yaldız’ın Gazzeli yetimler için yola çıktığını anlattığında, Ali Haydar Bengi’nin eşi Saniye Bengi, eşi gibi dimdik, haklı bir davanın savunucusu olma gayretini gösterdiğinde, salonda bulunan herkes tıpkı gemideki gibi çok özel, duygu dolu anlara şahitlik etmişti.

Mavi Marmara Davası’nın görüldüğü Çağlayan Adliyesi’ne dünyanın dört bir yanından gelen Filo katılımcıları mahkemede hem Mavi Marmara şehitleri hem o günden bu yana yoğun bakımda olan Uğur Süleyman Söylemez hem de Filistin halkına karşı taşıdıkları sorumluluk duygusu ile bu davada bulunduklarının altını çizmişti. Adaletin sağlanması konusunda Türkiye’deki bu mahkemenin kendileri için önemli olduğunu, bunun için Türkiye Cumhuriyeti yargı makamlarına müteşekkir olduklarını beyan etmişlerdi.

İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ceza davasında, ilk olarak, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı’nca Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Müdürlüğü vasıtasıyla, İsrailli komutanlara iddianame gönderilerek resmî düzeyde davadan haberdar olmaları için gerekli diplomatik işlemlere başlanmıştı.

6 Kasım 2012 tarihinde görülmeye başlanan duruşmalar ve devamındaki diğer duruşmalarda sanıklar hakkındaki bu tebligat sürecinin netleşmesi, sonucunun takip edilerek İsrailli komutanların davanın gelecek duruşmaya katılımlarının sağlanması öngörülmüştü.

İsrail Devleti yetkililerinin -medyada yer alan açıklamalarına bakıldığında- Türkiye’de devam eden yargılamayı tanımadıkları ve davayı siyasi bir zemine kaydırmaya çalışan beyanlarda bulundukları görülmekteydi. Ayrıca açıklamalardan, İsrail komutanlarının bu duruşmalara katılmayacakları da anlaşılmaktaydı.

Duruşmaya katılmayan sanıklar, Türk hukuk mevzuatındaki hükümlere uygun olarak, İstanbul Barosu tarafından atanan müdafiler tarafından temsil edilmekteydiler. Sanıkların savunma haklarını kullanmaları ve adil bir yargılamanın gerçekleşmesi için azami dikkat gösterilmekteydi.

Ayrıca CMK Madde 193/1’de yer alan, “Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir.” hükmü gereği, mahkeme -öncelikle sanıkların İsrail medyasında yer alan haberlerden öte- resmî bir yazı ile veya tebligatların ardından makul bir süre beklenmesi suretiyle duruşmalara gelmeyeceğinin tespitini yapmak için beklemekteydi. Öte yandan ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir.” şeklindeki düzenleme gereği, yargılamanın devamına ve duruşmaların yapılmasına hiçbir engel yoktu. Çünkü duruşmaya katılan Türk ve yabancı müşteki/mağdurlar saldırıda yaşanan tüm olayları bizatihi görüp yaşadıklarından bu davaya konu olan insan hakları ihlallerinin ve suçların aynı zamanda birer tanığıydılar. Mağdurların video kameralarına, fotoğraf makinelerine, gemideki kayıt cihazlarının İsrail askerlerince el konulmuş ise de bu kayıtları yapanların kendileri hâlen hayatta iken ifadelerinin ivedilikle alınması, delillerin toplanması ve olayın tüm detayları ile hukuk mercileri önüne taşınması adil bir yargılamanın gerçekleşmesi açısından son derece önemliydi.

İsrailli yetkililer ve İsrail medyası tarafından dava, hukuki temeli olmayan formalite bir dava gibi gösterilmeye çalışılmakta, davanın “uluslararası alanda etki edebilecek” veya “İsrail yetkililerine karşı açılması mümkün olmayan” imkânsız olduğu öne sürülmekteydi. Uluslararası sularda işlenen hukuksuzluklara karşı Türk mahkemelerinin yargı yetkisi, cumhuriyetin ilk yıllarına kadar dayanmaktaydı. Fransız bandıralı Lotus gemisinin Türk bandıralı Bozkurt gemisine çarpması sonucunda Türk gemisindeki bazı tayfaların ölümü nedeniyle açılan kamu davası Türkiye mahkemelerinde görülmüş ve Fransız kaptanın mahkûmiyetine karar verilmişti. Türkiye’nin egemenlik alanında olan gemilerde bulunanlara karşı işlenen suçlarda, suç işleyenlerin uyruğuna bakılmaksızın, Türk mahkemelerinin yargı yetkisinin bulunduğu, bu örnekten de anlaşılacağı üzere tartışmasızdı. Başka ülkelerin uygulamalarına bakıldığında da benzer hukuk ihlallerinde yabancı devlet yetkililerinin yargılandığı görülmekteydi. Dikkat çekici bir örnek olarak, 1988 yılında ABD’de görülen Panama Devlet Başkanı Manuel Antonio Noriega Moreno, uyuşturucu kaçakçılığı, haraç toplama ve kara para aklamakla suçlandığı ve yargılandığı davası verilebilir. Moreno, daha sonra Panama’ya düzenlenen operasyonla tutuklanarak ABD’ye getirilmişti. Üst düzey İsrail yetkilileri aleyhine daha önce de, işledikleri suçlar nedeniyle başka ülkelerde de davalar açılmıştı.

Belçika’da, bu ülkede yaşamayanların yabancı yetkililer hakkında “insanlık suçları” dolayısıyla dava açabilmesine imkân veren bir yasanın kabulüyle, 1982 yılında İsrail’in Lübnan işgali sırasında gerçekleştirdiği Sabra ve Şatila katliamlarından kurtulan 23 kişi, katliamda sorumluluğu bulunduğu gerekçesiyle İsrail Başbakanı Ariel Şaron hakkında dava açmış ve bu dava Belçika ile İsrail arasında krize neden olmuştu. Uluslararası alandaki bu ve benzeri örnekleri çoğaltmak mümkündür.

4 İsrailli komutanın yargılandığı  ceza davasının İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26 Mayıs 2014 tarihli duruşmasında Mahkeme “Sanıkların üzerine atılı suçların nevi, CMK 100/3 maddesinde yazılı olan ve sayılan suçlardan oluşu, yasada öngörülen cezalarının asgari haddi, yargılamanın sanıkların yüzüne karşı yapılması ilkesi ancak sanıkların bu zamana kadar duruşmaya gelmedikleri ve Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü aracılığıyla gönderilen davetiyelere bugüne kadar cevap verilmediği, makul sürenin beklenildiği, buna rağmen sanıkların duruşmaya gelmedikleri ve kaçak durumuna düştükleri anlaşıldığından, CMK 248/5 maddesi gereğince kasten insan öldürmeye azmettirme suçundan dolayı ayrı ayrı yokluklarında TUTUKLANMALARINA ve bu amaçla tutukluluğun yerine getirilmesi için haklarında ayrı ayrı YAKALAMA KARARI ÇIKARTILMASINA”  karar vermişti. Ayrıca “Yakalama kararı çıkartılan sanıkların yakalamalarının Uluslararası düzeyde yapılıp infazı ve bu infaz için sanıklar hakkında kırmızı bülten çıkartılmasına ve bunun yerine getirilmesi için kırmızı bülten belgelerinin (İngilizceye tercümesi yaptırılarak) düzenlenmesine” de karar verilmişti. Ancak bu süreçte Türkiye Adalet Bakanlığı tarafından bu karar Interpol’e gönderilmedi.

Yargılama devam ederken 28 Haziran 2016’da Türkiye ile İsrail arasında bir anlaşma imzalandı. Anlaşma 9 Eylül 2016’da yürürlüğe girdi.

02 Aralık 2016 tarihli duruşmada  Savcı, ‘Türkiye ile İsrail’in bir anlaşma yaptığı ve bu anlaşmaya binaen bu davanın düşürülmesi’ talebinde bulunmuş, mağdur avukatları aşağıdaki hususlarda  itirazlarını sözlü ve yazılı dile getirmişlerdi.

  • Anlaşma metninin 4. maddesinin hukuken ‘ÖZEL AF’ niteliği taşıdığı ve bu nedenle de TBMM’den 330 oyla (3/5) oyla geçmesi gerektiği, bu şekilde geçmeyen bu anlaşma onay kanununun bu yönden anayasaya aykırı olduğu konusu,

  • Anlaşmanın 10 şehidin ailesi ile ilgili lütuf /bağış ödemesini düzenlediği, şehit ailelerinin bu tarihe kadar 1 dolar dahi almadıkları, bu davanın devam edip yargılama cezalandırma talep ettikleri konusu,

  • Türkiyeli tüm mağdurların yargılamayı devam ettirmek istedikleri ve bu anlaşmaya binaen bu davanın düşürülemeyeceği ve eğer düşürülürse anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dava açacakları konusu,

  • Türkiye İsrail anlaşmasının Türkiye vatandaşı olmayan diğer ülke vatandaşı mağdurlar açısından bağlayıcı olmadığı ve yargılamanın diğer ülke vatandaşı mağdurlar için düşürülemeyeceği konusu,

  • Türkiye hukuku ve uluslararası hukuka dayalı itirazlar ve bu itirazları bilimsel gerekçelerle izah eden ve yazılı olarak mahkemeye sunulan uzman görüşlerinin içindeki hususlar

TÜRKİYE’DE AÇILAN VE AÇILACAK OLAN TAZMİNAT DAVALARI
İsrail silahlı güçlerinin Gazze Özgürlük Filosu’na 31.05.2010 tarihinde gerçekleştirdiği haksız ve hukuksuz saldırı, mağdurlar adına hem cezai hem de hukuki haklar doğurmuştu. Hukuki anlamdaki maddi ve manevi tazminata ilişkin haklar ise kayba uğrayan kişi tarafından şahsen talep edilmesi gereken haklardandır. Şehit yakınları, yaralanan insani yardım gönüllüleri ve tüm diğer katılımcılar, uğramış oldukları maddi ve manevi tüm zarar ve kayıplarının İsrail makamlarınca tazminini içeren maddi ve manevi tazminat davaları açma hakkına sahipti.
İsrail’den tazminat istenmesi meselesi, dört komutan hakkında açılmış olan Mavi Marmara Ceza Davası’ndan teknik olarak bağımsız bir hukuk süreciydi. İsrail askerleri tarafından saldırıda işlenen bütün suçlar, aynı zamanda, özel hukuk anlamında mağdurlara karşı işlenen birer haksız fiildi. Dolayısıyla 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Madde 49’da yer alan “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde düzenlenmiş hüküm gereği, operasyon emrini veren, yöneten ve operasyona bizzat katılan tüm İsrail yetkilileri ve askerlerinin yaşanan ağır hukuksuzluklar ve insan hakları ihlalleri nedeniyle cezai sorumluluklarının olmasının yanında, İsrail Devleti’nin de tüm bu yaşananlarda devlet kamu tüzel kişiliğinin gereği olarak tazminat sorumluluğu vardı. İsrail Devleti, bu noktada personelinin tüm işlemlerinden sorumluydu.
Bu sebeplerle tüm mağdurlar ayrı ayrı, el konulan ve iade edilmeyen tüm eşyaları, yaralanma ve alıkonma nedeniyle uğradıkları iş gücü kaybından doğan zararları, ölümler nedeniyle yakınları için destekten yoksun kalma tazminatı ve yaşanan kötü muamele, hakaret ve eziyetler nedeniyle uğranılan manevi zararları için Türk mahkemelerinde tazminat davası açabilecekti. Tazminat miktarları her bir mağdurun saldırıdan maddi ve manevi olarak etkilenme derecesine göre farklılıklar gösterecek, başlangıç için İstanbul, Diyarbakır ve Kayseri’de açılan toplam 40 davada, İsrail’den istenen yaklaşık tazminat miktarı 15.000.000 TL idi. Bu noktada alınacak kararlar, İsrail Devleti’nin Türkiye’de tespit edilecek menkul ve gayrimenkul malları ve özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile yapılan bir ikili anlaşma neticesinde doğmuş veya doğacak olan herhangi bir hak ediş ücreti üzerinden tahsil edilebilecekti.
Saldırıda emir veren veya uygulayan asker sivil İsrailli sorumluların yargılanmasını ve cezalandırılmasını önceleyen mağdurlar, ceza davasının açılmasından sonra Ekim 2012 itibarıyla tazminat davalarını açmaya başlamıştı. Maddi ve manevi tazminat davaları Türkiye’nin Filo’da katılımcı bulunan her ilinde açılmaya devam edilecek ve böylelikle İsrail Devleti’nin Mavi Marmara saldırısındaki haksızlığı, mümkün olan her platformdan alınacak kararlarla tescillenmesini sağlamak amaçlanmaktaydı. Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılmış olan tazminat davasında da mahkeme, “İsrail saldırısının haksız ve hukuksuz olduğuna” karar vererek İsrail Devleti’nin haksızlığını tescil etmişti.
Türkiye’de görülen Mavi Marmara davalarında nihai sonuç;
9 Aralık 2016’da İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki karar duruşmasında, Türkiye ile İsrail devletleri arasında imzalanan anlaşmayla Türkiye, Mavi Marmara ile ilgili yargılama yetkisinden sadece bu olaya ve sanıklara yönelik feragat ettiğini, devletin egemenliği söz konusu olduğu için mahkeme davanın düşürülmesine karar vermişti.

Birleşmiş Milletler'deki süreç

BM İnsan Hakları Konseyi (UNHRC) ve Mavi Marmara Raporu Süreç ve Oylama Tablosu

BM İnsan Hakları Konseyi; 15 üyesi Afrika ülkelerinden, 12 üyesi Asya ülkelerinden, 5 üyesi Doğu Avrupa ülkelerinden, 11 üyesi Latin Amerika ve Karayip ülkelerinden, 10 üyesi de Batı Avrupa ve diğer ülkelerden gelen temsilcilerin oluşturduğu uluslararası bir organdır. Konsey, BM’nin insan hakları konusundaki en yetkili kurumudur. Konsey, farklı ülkelerdeki insan hakları konularıyla ilgili araştırma yapma, gözlemde bulunma ve bu konularda raporlar hazırlama yetkisine sahiptir.

Gazze Özgürlük Filosu saldırısıyla ilgili olarak da benzer bir süreç işlemiş, BM İnsan Hakları Konseyi’nin 2 Haziran 2010 tarihli ve A/HRC/RES/14/1 sayılı kararı ile BM İnsan Hakları Konseyi Uluslararası Vaka İnceleme Heyeti (United Nations Fact Finding Mission) oluşturulmuştur. 23 Temmuz 2010 tarihinde Heyet, emekli Uluslararası Ceza Mahkemesi yargıçlarından Karl T. Hudson‑Phillips’in başkanlığında, Sierra Leone için Uluslararası Mahkeme Eski Başsavcısı Sir Desmond da Silva ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi eski üyelerinden Mary Shanthi Dairiam’dan oluşan üç kişilik bağımsız uzman bir ekip olarak faaliyete geçmiştir. Heyet, İsrail devletinin ve yetkililerinin uluslararası sularda seyreden ve Gazze’ye insani yardım malzemesi ulaştırma amacında olan Gazze Özgürlük Filosu’na yönelik eylemlerinin Uluslararası İnsancıl Hukuk ve İnsan Hakları Hukuku bakımından çok ağır derecede ihlal edildiği sonucuna ulaşmış, bu sonuca da yaptığı bağımsız ve tarafsız araştırmalar neticesinde varmıştır. A/HRC/15/21 sayılı rapor, BM tarafından 22 Eylül 2010 tarihi itibarıyla Cenevre’deki BM İnsan Hakları Konseyi’ne sunulmak üzere tamamlanmıştır. Rapor, dokuz kişinin yaşamını yitirdiği ve pek çok kişinin yaralandığı İsrail silahlı güçlerince gerçekleştirilen Gazze Özgürlük Filosu’na yönelik saldırı sonrası yaşanan insan hakları ihlallerini, uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukukunu da kapsayacak şekilde incelemek üzere hazırlanmıştır. Heyet, İsrail saldırısı ile ilgili soruşturmalarda bulunmak için Cenevre’de, Londra’da, İstanbul’da, Amman’da mağdurlarla görüşmüş ve deliller toplamıştır. Ayrıca Heyet, Türkiye’deki temasları sırasında İskenderun Limanı’nda bulunan Mavi Marmara, Gazze I ve Defne Y gemilerinde de incelemelerde bulunmuştur.

Raporun sonuç kısmında Heyet, İsrail askerlerinin ve İsrailli diğer yetkililerin filo yolcularına davranış biçimini durumla orantısız bulmuş ve yanı sıra tamamen gereksiz ve kabul edilemez düzeyde bir gaddarlık olarak nitelemiştir. Daha da önemlisi Heyet, sunduğu raporda, Dördüncü Cenevre Konvansiyonu’nun 147. maddesinde ifade edilmiş olan aşağıdaki suçların açık şekilde işlendiğine kanaat getirmiştir:

  • Kasten adam öldürme

  • İşkence veya insanlık dışı muamele

  • Kasten azap verme, beden bütünlüğüne veya insan sağlığına vahim şekilde zarar verme

Kanaatimizce, Heyet aslında yukarıda belirtilen suçları sıralamakla saldırıyla ilgili sorumluların yargılanması için UCM’yi göreve çağırmıştır. Ayrıca, Vaka İnceleme Heyeti’nde bulunan Sierra Leone için Özel Mahkeme Eski Başsavcısı Sir Desmond Da Silva, saldırının UCM tarafından yargılanması gerektiğini de daha sonra yaptığı açıklamalarla kamuoyunda dile getirmiştir. Heyet, İsrail’in uluslararası insan hakları hukuku çerçevesindeki yükümlülüklerinin de değişik şekillerde ihlal edildiği düşüncesindedir. Bunlar:

  • Yaşama hakkı (Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Madde 6)

  • İşkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele veya cezalandırma (Uluslar arası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Madde 7; İşkenceye Karşı Sözleşme)

  • Kişinin özgürlük ve güvenlik hakkı; keyfî tutuklama ve gözaltına almaların yasaklanması (Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Madde 9)

  • Gözaltındaki kişilere insani muamele yapılması ve doğuştan sahip olunan insanlık onuruna saygı gösterilmesi hakkı (Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Madde 10)

  • İfade hürriyeti (Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Madde 19)

Sonuç olarak 27 Eylül 2010 tarihinde BM İnsan Hakları Konseyi Uluslararası Vaka İnceleme Heyeti, BM İnsan Hakları Konseyi’nin Genel Kurul toplantısında yukarıda bahsi geçen raporu sunmuş ve bu rapor Genel Kurul tarafından resmen kabul edilmiştir. Sadece ABD ile İsrail’in red oyu verdiği rapor için AB ülkeleri çekimser oy kullanmış ve sonuçta 47 ülkenin 30’unun desteğiyle rapor kabul edilmiştir.

Mezkûr rapor, 17.06.2011 tarihli oturumda yapılan oylamada 36 kabul, 1 red, 8 çekimser oy ile takibi ve gereğinin yapılması için kabul edilmiştir. Bu sonuca binaen Birleşmiş Milletler’i Genel Sekreterliğine ve Konsey üyesi ülkelere raporun gereğinin yapılması için sorumluluklarını yerine getirmeleri hususunu vesileyle birkez daha hatırlatıyoruz. Aşağıdaki tabloda görüleceği gibi 36 ülkenin lehe verdiği onaya rağmen BM’de süreç takip edilerek Türkiye’nin devlet olarak New York’ta ve Lahey Adalet Divanı (International Courtof Justice - ICJ)’nda  sonuç alması hala mümkündür.

Kabul oylar: Angola, Arjantin, Bahreyn, Bangladeş, Brezilya, Burkina Faso, Şili, Çin, Küba, Cibuti, Ekvador, Gabon, Guatemala, Ürdün, Kırgızistan, Libya, Malezya, Maldivler, Moritanya, Moritus, Meksika, Nijerya, Pakistan, Katar, Rusya Federasyonu, Suudi Arabistan, Senegal, Tayland, Uganda, Uruguay.Çekimser oylar: Belçika, Kamerun, Fransa, Macaristan, Japonya, Norveç, Polonya, Güney Kore, Moldova, Slovakya, İspanya, İsviçre, Ukrayna, Birleşik Krallık, Zambiya. Red oylar: ABD

2 Haziran 2010
UNHRC, Gazze Özgürlük Filosu’na düzenlenen saldırı hakkında bir araştırma heyeti 
oluşturma kararı aldı.
23 Temmuz 2010.
Rapor heyeti çalışmaya başladı. 
İsrail kendi ülkesindeki ilgililerle görüşülmesini reddetti.
22 Eylül 2010
Rapor yayımlandı.
29 Eylül 2010
Rapor, UNHRC’de oylandı. 
47 ülkeden 30’u kabul oyu kullandı. 15 ülke çekimser kaldı (AB ülkeleri dâhil). 
1 ülke karşı oy kullandı (ABD). 
Kabul oylar: Angola, Arjantin, Bahreyn, Bangladeş, Brezilya, Burkina Faso, Şili, 
Çin, Küba, Cibuti, Ekvador, Gabon, Guatemala, Ürdün, Kırgızistan, Libya, Malezya, 
Maldivler, Moritanya, Moritus, Meksika, Nijerya, Pakistan, Katar, Rusya 
Federasyonu, Suudi Arabistan, Senegal, Tayland, Uganda, Uruguay. 
Çekimser oylar: Belçika, Kamerun, Fransa, Macaristan, Japonya, Norveç, Polonya,
Güney Kore, Moldova, Slovakya, İspanya, İsviçre, Ukrayna, Birleşik Krallık, Zambiya. 
Red oylar: ABD
17 Haziran 2011 (34. Oturum)
UNHRC Raporu’nun takip edilmesi ve gereğinin yapılması oylandı. 
Kabul: 36, Red: 1, Çekimser: 8 
Kabul oylar: Angola, Arjantin, Bahreyn, Bangladeş, Belçika, Brezilya, Burkina Faso, 
Şili, Çin, Küba, Cibuti, Ekvador,  Fransa, Gana, Guatemala, Japonya, Ürdün, Kırgızistan, 
Malezya, Maldivler, Moritanya, Moritus, Meksika, Nijerya, Norveç, Pakistan, Katar, 
Rusya Federasyonu, Suudi Arabistan, Senegal, İspanya, İsviçre, Tayland, Uganda, 
Birleşik Krallık ve Kuzey İrlanda, Uruguay. 
Çekimser oylar: Kamerun, Macaristan, Polonya, Güney Kore, Moldovya, Slovakya, 
Ukrayna, Zambiya. 
Red oylar: ABD

Palmer Paneli

BMİHK “Vaka İnceleme Komisyonu”nun çalışmaları Türkiye ve Gazze Özgürlük Filosu mağdurlarının lehine, İsrail’in aleyhine sonuçlanacağı anlaşılınca, bunun önüne geçmek için “Palmer Paneli” olarak da anılan tuzak kurulmuş ve desteklenmiştir.

Mavi Marmara’yı destekleyen sivil siyasi görüşteki herkes, “Palmer Paneli’nin bir tuzak olduğunu ve İsrail oyunu olduğunu” beyan etmiş, hatta dünyanın dört bir yanından 150 hukukçunun imzasını taşıyan mektuplar BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’a ulaştırılarak, “Palmer Paneli’nin, İsrail’in hukuk mercilerinde kendini kurtarma çabası olarak görüldüğü için tanınmayacağı” beyan edilmiştir.

BM nezdinde kabul gören tek, geçerli ve bağlayıcı rapor İnsan Hakları Konseyi’nin bu raporudur. Türkiye’nin ve mağdurların lehine olan bu raporun BM nezdinde İsrail’e karşı yaptırım uygulama aracı olarak kullanılabilmesi mümkünken bu gerçekleşmemiştir.

İsrail’in, BMİHK’nın raporunu etkisizleştirmek ve hukuki sorumluluktan kurtulmak için oluşturduğu bir tezgâh olan Palmer Paneli, Mavi Marmara için yürütülen hukuk mücadelesine ve Türkiye Devletinin itibarına ağır bir zarar vermiştir. Tarafgir, planlı ve siyasi bir oluşumla başlatılan ve neticede rapor haline bile dönüşmeyen Palmer Paneli’nin sözde raporu, bütün bu özelliklerine rağmen “Türkiye’nin devlet olarak bu panele taraf olması nedeniyle” uluslararası kamuoyunda İsrail tarafından Türkiye aleyhine kullanılmaktadır.

2 Ağustos 2010 tarihinde, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri “31 Mayıs tarihli filo vakasını Soruşturma Panelinin kuruluşunu” duyurmuştur. Genel Sekreter, Panelin hangi belirli alanda soruşturma yapacağını belirtmeksizin, panelin “Güvenlik Konseyinin Başkanlık Beyanına dayanarak yetkisini kullanacağını” umut ettiğini ifade etmiştir. Soruşturma Paneline, “gelecekte benzer olaylar olmasını önlemek için çözümler tavsiye etmesi” düşüncesi ile “ulusal soruşturma raporlarını alma ve inceleme yetkisi” verilmiştir.

Herkesin bildiği gibi, Genel Sekreter tarafından atanan Panelin görevi ve nihai amacı “Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkileri ve bunun yanı sıra Ortadoğu’daki genel durumu olumlu anlamda etkilemek” olup, hukuki bir temele dayanan “BMİHK Raporu”ndan tamamen farklı ve tamamıyla da siyasidir.

Panel, 10 Ağustos 2010 tarihinde ilk çalışmalarına başlamış, panel üyeleri 2-3 Eylül 2010’da Newyork'ta ikinci kez toplanmış ve 15 Eylül’de ilk ilerleme raporunu Genel Sekretere sunmuştur.  Türkiye, soruşturma komisyonuna kendi raporunu 1 Eylül 2010 tarihinde sunmuştur.

İsrail yanlısı bir ağırlıkla kurulan Panel, Yeni Zelanda'nın eski başbakanı Geoffrey PALMER'ın başkanlığında, başkan yardımcılığını Kolombiya'nın eski Devlet Başkanı Alvaro URIBE'nin yaptığı, İsrail'den Joseph CIECHANOVE ve Türkiye'den emekli büyükelçi Özdem SANBERK'in yer aldığı dört (4) üyeden oluşmuştur.

Komisyonun sonuçlanması, yani raporunu yayınlaması için, komisyona üye olan dört (4) uzmanın da raporu konsensüs, yani oybirliği olarak oylaması gerekir. Oybirliği sağlanamadığında rapor, hiçbir zaman resmi hale gelmez ve hukuken geçersizdir. Bu anlamda Palmer Raporu komisyon tarafından hazırlanmış olmasına rağmen, Türkiye tarafından kabul edilmediği için hiçbir Hukuki geçerliliği yoktur, yani YOKLUK hükmündedir.

Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 2.9.2011 tarihinde yapmış olduğu açıklamada Palmer Paneli sonucu hakkında "Rapor, açıkçası bizim için yok hükmündedir" demiştir. 

Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın davalardaki sorumlulukları ile ilgili eleştirilere cevap niteliğinde 13.12.2014 tarihinde bir basın açıklaması, Bakanlığın web sitesinde yer almıştır. Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında BM Soruşturma Paneli’ne “elimizdeki tüm ilgili bilgi, belge ve kanıtları içeren ulusal raporumuz sunulmuştur. Bu ulusal raporumuza erişim mümkündür. Nitekim Panel’in eş-başkanlarının yayınladığı nihai raporda da İsrail güçlerinin işlediği suçlar, raporumuz temelinde açıklıkla yer almıştır” denmiştir.

Hal böyleyken Palmer Raporu maalesef Birleşmiş Milletler sitesinde yayınlanmış ve İsrail tarafından da hukuki sorumluluktan kurtulmak için uluslararası mecralarda kullanılmaktadır.

Çalışmalarından fazlasıyla istifade ettiğimiz İHH İnsani Yardım Vakfı'na bu değerli raporundan dolayı şükranlarımızı sunuyoruz.

KAYNAK: https://www.ihh.org.tr/mavi-marmara (Erişim Tarihi: 11.11.2018)

Keydem Yerüşalayim Planı'nın incelemek için; 

Henüz Yorum Yapılmamış